Misafir Palası
Milenyum denilen şeyin alüminyum soba boyası yaldızından ibaret olduğunu sanıyordum. Aslında haksız da değilmişim düşününce. İnsanlar neon montları çekmiş, ceketOkumaya devam edin
Milenyum denilen şeyin alüminyum soba boyası yaldızından ibaret olduğunu sanıyordum. Aslında haksız da değilmişim düşününce. İnsanlar neon montları çekmiş, ceketOkumaya devam edin
Bir sürü talihsizlik yaşadığımız, hiç sevmediğim bir dönem bu. Kardeşim üniversiteyi bıraktı, tekrar sınava girdi. Bursa Tekstil’i kazandı. Biz deOkumaya devam edin
Dört ders işledikten sonra öğle yemeğine evlere dağılırdık. Sonra iki ders daha yaptık mı, tamam. Ayağımın altında ne var? Teker.Okumaya devam edin
Annelerimizin kuşağı kışa hazırlık işlerini hep ciddiye aldı, hep daha telaşlı, hep daha görev bilinciyle eylediler, ürettiler. Yoksulluğun öğretisiyle pişirdilerOkumaya devam edin
Annem ameliyat oluyor. Hastanedeyiz. Annemi durdurmak mümkün değil. Kendine geldiği ilk andan itibaren “Şimdi biz kalkıp eve gitsek, n’olur?” diyeOkumaya devam edin
Deterjan çok pahalıydı, masraf olmasın diye soda ile kaynatıyorduk çamaşırı, taş soda. Kaya soda da derlerdi, kelle kelle olurdu. AtıyordukOkumaya devam edin
Ev arıyoruz. Taşınmamız lazım, ev sahibi, en eski mazeretlerden birini sürüverdi önümüze. “Almanya’dan oğlum geliyor.” dedi. Yok artık! Şaka mı?Okumaya devam edin
Ömür Abi’nin adını ilk defa, Almanya’dan getirdiği, bizim evdeki gri, hem kasetçalar hem radyoyla anılırken duymuştum. Babam mark verip siparişOkumaya devam edin
Almanya’nın küçük bir şehrinde pastane, kafe, ekmek satan dükkânlarda uzun yıllar çalıştım, anlatacağım bu son işyerinde ise çalışmaya başlayalı henüzOkumaya devam edin
Kendi çocukluk mahallemi doktora tezimin araştırma sahası olarak seçtiğimden beri çocukluğum üzerine düşünüp duruyorum, zamanlı zamansız. Nevi şahsına münhasır kadınlarOkumaya devam edin