Misafir Palası
Milenyum denilen şeyin alüminyum soba boyası yaldızından ibaret olduğunu sanıyordum. Aslında haksız da değilmişim düşününce. İnsanlar neon montları çekmiş, ceketOkumaya devam edin
Milenyum denilen şeyin alüminyum soba boyası yaldızından ibaret olduğunu sanıyordum. Aslında haksız da değilmişim düşününce. İnsanlar neon montları çekmiş, ceketOkumaya devam edin
Sarhoşum, Umutcan’ın omuzlarına abanı abanıveriyorum yine. – Çok yokuş bura, taşı beni. Kaç kere dedim, çok içeceksek bu kadar aşağıOkumaya devam edin
Annemler Edirne’nin köylerinden birinde, bir yazlık sitesindeki bu eve yirmi senedir gidip geliyorlar, yaz aylarını burada geçiriyorlar. Ben ABD’de yaşıyordumOkumaya devam edin
Yirmi bir yaşımdayım. Kasım sonu ya da Aralık olmalı, hava yeni soğumaya başlıyor. Ona “Seninle bir şey konuşmak istiyorum, çıkıştaOkumaya devam edin
Dünyadaki ilk arkadaşım Yağmur, oyuncaklarını toplayıp kendi evine gitmişti (ki evi hiç uzak değildi, hemen karşı apartmanda oturuyorlardı). O gidinceOkumaya devam edin
Yaz günü, fındıklıkla odunluk arası kuytu ve gölge, görülmez sınırda, büyüklerin gözünden uzakta ama sesine yakınız. Burası küçükler için serbestOkumaya devam edin
Nilgün Erkmen anısına… Altıyol, yüzümü kaşındıran bir yaz sıcağı, elime bir pankart tutuşturuluyor, biri fotoğrafımı çekiyor, kısacık saçlarımın diplerinden terliyorum,Okumaya devam edin
Kenara köşeye not almışım da hatırlıyorum ayrıntıları, neyse ki. Unutulsaydı çok üzülürdüm. Annem altı sene önce bugünlerde vatsap kullanmayı öğreniyor.Okumaya devam edin
1989 yazı. Dünyanın en keyifli rakı içen adamı amcam Müslüman olduğunu hatırlamış ve Umre’ye gitmeye karar vermiş. Pastanemizi babamla ortakOkumaya devam edin
Ne zamandır buluşamadığım çocukluk arkadaşımla denize nazır bir parktayız. Harika bir bahçe… Şansımıza bomboş da. Öyle bir keyifliyiz, sanki plajdayız.Okumaya devam edin