Dün akşam beş yaşındaki oğlum tam yatmadan önce bana “Are you happy with your life?” (Hayatınla mutlu musun?) diye sordu. Londra’da yaşıyoruz ama evde Türkçe konuşuyoruz. Oğlumun da Türkçe “Mutlu musun?” diye sorduğu çok olmuştu bana, ama ikinci dilimde, üstelik bu kadar nokta atışı bir soruyla ilk kez karşılaştım.
Sahi, hayatımla mutlu muyum?
Türkçe haliyle “Mutlu musun?” sorusu ana dair bir soru gibi geliyor kulağıma. Eğer oğlum “Mutlu musun?” deseydi “Evet şu an mutluyum.” derdim.
Şimdi mutlu musun?
Evet mutluyum.
Peki şimdi?
Eh, fena değil.
Türkçede “Hayatınla mutlu musun?” diye sormayız, “Hayatından memnun musun?” diye sorarız olsa olsa. Ama aslında aynı soru değilmiş bunlar. “Hayatından memnun musun?” “Doydun mu?” gibi somut bir soru ama “Mutlu musun?” sorusu çok daha felsefi, çok daha derin, çok daha varoluşa dair. Anlık ve gelip geçen bir duygu değil burada söz konusu olan, bir oluş, bir duruş, bir hal olarak mutluluk.
Mutlu muyum?
Bilmiyorum ki!
Kendime bu soruyu sormak aklıma gelmemişti uzun zamandır.
Ben çocukken annemle babamın bir grup arkadaşıyla tatile gitmiştik. Gruptakilerden biri narin, dokunsan yaprakları kararıverecek bir yasemin çiçeği gibi bir kız çocuğuydu. Sanırım beş, altı yaşlarındaydı o tatilde; ben de on yaş civarı olsam gerek. O da karşılaştığı herkese bunu sorardı. Bir çocuk olarak hiç tuhaf gelmemişti bana, ama soruyu duyan yetişkinlerin huzursuzluğunu bugün gibi hatırlıyorum. İşini, evini, hayat gailesini arkada bırakmış, birkaç gününü derin hiçbir şey düşünmeden geçirmeye niyetli pek çok yetişkin bir anda bu soruyla karşılaşınca ellerini kollarını nereye koyacaklarını bilememişlerdi. Aradan yıllar geçmiş, bir baktım ben de o yetişkinlerden biri olmuşum.
Çocuklar mutluluğun ne olduğunu anlamak için sorarlar aslında bu soruyu. İnsanları gözleyip “Mutlu insan nasıl olur, nasıl olmaz?” onu anlamak için sorarlar. Çünkü duyguları öğrenmek böyle bir şey. Küçük bir çocukla yaşadıysanız biliyorsunuzdur, çocukların içleri karman çorman bir kütüphane gibidir. Her yerde bir sürü duygu olur ama bu duyguların adlarını henüz bilmezler, onları yerli yerine yerleştirmek için o adları arar dururlar. Oğlum çok düşkün olduğu anneannesini başka bir bebeğe sarılırken gördüğünde anlamıştım bu çabasını. Nereye koyacağını, nereye kaldıracağını bilemediği bir duyguyla kalakalmış, endişelenmiş, hatta neredeyse paniğe kapılmıştı. “Artık anneannemi sevmiyorum galiba.” dedi bana. Biraz düşündüm, sonra “Senin bu hissettiğin şey öfke ya da üzüntü değil, kıskanmak sanırım.” dedim. Kimi kıskanırız, neyi kıskanırız onları konuştuk. Konuştukça yavaş yavaş rahatladığını, sonra da kahkahalarla gülmeye başladığını hatırlıyorum. Hayır, çok sevgili anneannesine sevgisi kirlenmemişti, hayatına yeni bir duygu girmişti sadece. Tuhaf ve biraz rahatsız edici bir duyguydu ama bir sakıncası yoktu, adını koyunca onu da yerleştirecek bir çekmece, bir raf bulunabiliyordu. Fakat çocukların “Mutlu musun?” sorusuna aldıkları cevap onların mutluluk nedir bilgisine vakıf olmasına ne kadar yardımcı oluyor o başka mesele. Hangimizin bu soruya bir cevabı var?
Sonuçta ben bu soruya ne cevap vereceğimi bilemeyince en sıkıcı anne taktiğini kullanıp aynı soruyu ona geri göndereyim dedim. “Are you happy with your life?” Verdiği cevap şu oldu: “Of course, I am happy with my life, it’s the best life ever.” (Elbette hayatımla mutluyum, hayatların en iyisi bu.)
Onun için bu o kadar basit bir soruydu ki. Elbette hayatıyla mutluydu, bildiği hayatların en iyisi buydu çünkü. Ve işte bu bir solukta gelen cevapla beraber bu sorunun yetişkinlere neden bu kadar sarsıcı geldiğini anlamaya başladım. Büyüdükçe mutluluğu başka mutluluklarla kıyaslayarak algılamaya başlıyoruz çünkü.
Mutlu muyum?
Daha mutlu olduğum olmuştu.
Daha mutlu olabilirdim.
Benimkinden daha büyük mutluluklar var.
Cevabı ararken mutluluğu ölçüp biçmeye başlıyoruz: Şu kadar mutluyum, demek ki bu kadar da mutsuz olmalıyım. Ve “Mutlu musun?” sorusu “Neye göre, kime göre, ne kadar mutluyum?” sorularıyla karışmaya başlıyor.
Sonuçta uyumaya direnen bacak kadar bir çocuk hayatımın ortasına bu kocaman soruyu bırakıp gitti. Ben de sizin hayatınıza bırakayım. Hayatınızla mutlu musunuz?
Görsel: Paul Klee.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Harika bir yazı olmuş. Neler düşündürdü 5 yaşındaki oğlunuzun sorusu ve üzerine paylaştıklarımız… hele hele anneanne meselesini çözümleyişiniz…
En sonunda sorduğunuz soruya kendi yaşımdan (71) şunu söyleyebilirim: tabii ki hayatımla mutluyum! Olabilecek en iyi hayat bu.
Sanırım bütün o yetişkinliğe özgü kıyaslamalar, sorgulamalar bitti, gitti 😊😊😊