2000+

Bilinmeyen Yollarda Çocuklu Macera

Kızım beş yaşındayken yavru kedi ziyareti için yola çıktık. İstanbul’un dışında olduğumuz için gideceğimiz yerlere Google Maps‘i takip etmeden gitmiyoruz. Yavru kediler Karadeniz kıyısında, yolumuz yarım saat. Belli bir yere kadar tanıdık yollardan gittikten sonra daha kısa bir rota çizdi uygulama bize. Fazla sorgulamadan takip ettim. Birkaç köyün içinden, en son da yola yayılmış ineklerin ve süt taşıyan bir teyzenin yanından geçtikten sonra uzun bir süre kimseleri görmedik.

Bir noktada büyük ağaçlarla kaplı ormanlar bitti, bozkır görünümlü bir arazi başladı. Yarı asfalt, yarı toprak yolda ilerlemeye başladık. Google Maps kendinden emin görünüyordu, “Herhalde yol birazdan düzelir.” diyerek bastım gaza. Kuş uçmaz kervan geçmez yollarda bir zaman daha gittikten sonra, yol kenarına dizilmiş masalar, üzerlerinde tuzluk biberlikler, sonra da peş peşe dizili karavanlar çıktı karşımıza. Burada ne oluyor dememe kalmadı, ateş başında stratejik toplantı halinde üç Selçuklu (!) savaşçısı ile yavaş çekimde göz göze geldim. Bu fantastik sahne karşısında bir anlığına kuşkuya düştüm: Rüya mı görüyorum acaba? Sonra jeton düştü; bu bir film veya dizi çekimi olmalı. Google Maps hâlâ kendinden emin. Biz de avazımız çıktığı kadar çocuk şarkılarına eşlik ederek yolumuza devam ettik.
🎶 “Sen nerdeysen oradaaa özgürlük, sen nerdeysen oradaa özgürlük”… Şubadap çocuk – Özgürlük

On dakika kadar daha kimseciklere rastlamadan gittikten sonra bir üç yol ağzına geldik. Sağdaki yoldan tam gaz gelen hafriyat kamyonu toz duman çıkara çıkara soldaki yola daldı. Sağda, ufukta bir kamyon daha belirdi, onun tozuna kalmadan daldık ikisinin arasına. Sallana sarsıla ilerlemeye başladık. Ve işte deniz göründü! 10 dakika kaldı dedi navigasyon.
🎶 “Felisaaa felisa…” Canticuenticos, Canticuenticos Enbrujados

Google Maps’in buradan sap dediği yere geldik, ortada sapak filan yok. İleri gidiyoruz, geri gidiyoruz, uygulama illa buradan gideceksiniz diye ısrar ediyor. Kızım söylenmeye başladı. “Gelmedik mi hâlâ?” “Eee, kem küm.” Çaresiz geldiğimiz yoldan geriye dönmeye başladık. Kamyonları ilk gördüğümüz üç yol ağzına gelince alternatif rota verdi uygulama Bu bilinmeyen yol yirmi beş dakika, bildiğimiz yoldan geri gitmek bir saat.

Tam o sırada bu kez arkamızdan yetişen hafriyat kamyonu biraz ilerde durdu, şoför çekincemi sezmiş olacak; kafasını pencereden uzatıp kırık bir Türkçeyle bağırdı. “SAHİLE Mİ? BU TARAF, BU TARAF, TAKİP ET!” İnip seslendim ama gittiğimiz mahallenin adını duyuramadım, arabadan da uzaklaşmak istemediğimden elimle teşekkür işareti yaptım. Adam camını kapatıp tozu dumana katarak bastı gaza, biz de ardından. Önümüzü zor görüyoruz. Ardımızdan hızla bir kamyon daha yetişti. Sarı beyaz toz bulutu içinde iki kamyon arasına sıkışmışız, âdeta uçuyoruz.

Bunca yol ayı çıkar, kurt çıkar diye korkmamışım tam bu anda beni aldı bir tedbir ihtiyacı. Başımıza bir şey gelse kimsenin haberi olmaz. Bir yandan “İyi niyetli şoförmüş sağ olsun durup yol gösterdi.” diyorum, bir yandan da “Yabancı adamların arasında kaldık, neme lazım.” diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Kedileriyle bizi bekleyen eve haber verip canlı konum paylaşıyorum. Evlerine kuş uçuşu on dakika uzaktayız, sonuçta biliyordur buraları.
🎶 Cesaret – Enstrümental, Berrin Çopur, Pırlangıç.

“Devam et doğru yoldasın.” cevabı alıyorum. Neredeyse geldik, navigasyona göre sola saptık mı bu iş tamam… Haydaa yine sapak yok! Toprak patikaya doğru girip yine telefon ediyorum “Emin misin, burada yol yok?” “Bekle hemen geliyorum, yol var da kötü.” diyor. “Tamam bekliyoruz.” diyip kontağı kapatıyorum.

Arkaya dönüyorum, kızımın suratı asılmış, gözünden iki damla yaş süzülüyor. “Ah canım, ne oldu?” Korktu mu ki diyorum içimden ama “Burada olduğumu söylemeseydin, sürpriz yapacaktım.” diyor. Ön koltuğa geliyor; yanımızdaki cevizlerden ve şekerlerden yiyor, gülüşüyoruz. Sağımız Karadeniz, solumuz göz alabildiğine orman. Güneş var, ılık rüzgâr püfür püfür esiyor. Arada bir arkamızda kalan yoldan tek tük geçen hafriyat kamyonlarının sesi dışında insansız doğayla baş başayız. Tam da pikniklik yermiş burası diyorum; keyfi yerinde, onaylıyor.

Derken bir toz bulutu beliriyor, lambur lumbur sarsılarak bir araba yaklaşıp tam önümüzde duruyor. İçinden kocaman bir gülümsemeyle bizim arkadaş çıkıyor. Biz de gülüyoruz. “Ah! Seni gördüğümüze sevindik!” Meğer haklıymışım, yol yokmuş, zar zor gelmiş, onun tahmin ettiği yerde değilmişiz. Şakaya vurup “Kurtardın bizi!” diyorum ama sonradan kızımın önünde bunu dediğime pişman oluyorum. Erkekler kadınları kurtarır gibi algılamasın beş yaşında çocuk şimdi olayı.

İki araba hafriyat kamyonlarının yolundan gerisin geri yola düşüyoruz. Peşi sıra giderken tenha yollar daha az tedirgin etmiyor da değil hani. Velhasıl üç saatlik serüvenin ardından yavru kedilere kavuşuyoruz.
🎶 Miyav miyav miyav, seni meraklı kedi… Kara Kedi, Onur Erol.


Yazının görselini arka koltukta oturan çocuk çizip boyadı: “Soldaki iki kişi ben ve annem, arkamızda arabamız, yeni olduğu için anteni (kırmızı) kısa. Sağdaki bizimle buluşan annemin arkadaşı ve arabası.” Telif hakkı saklıdır.

Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Bilinmeyen Yollarda Çocuklu Macera&rdquo için 2 yorum

  1. Çok tatlı bir anıymış 🙂

  2. yürek hop hop okudum…

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: