1980'ler

Sivaslılardan Beynelmilele

Bence şanslıyım. Doğduğum evde büyüdüm, hiç taşınmadım, oradan da evlendim. Yıllarca hiç değişmeyen bir ev adresim oldu. Turizm Sitesi, Ulus. Çocukken evimizin Ulus’ta olduğunu söylediğimde herkes Ankara Ulus sanırdı ve ben çok sinirlenirdim. Oysa İstanbul Ulus tam da 80’lerde bilinmeye başlanmış bir semt, milletin suçu değil.

Annemler, annemin babasının önayak olduğu, Sivaslıların kurduğu bir kooperatife girip öyle taşınmışlar buraya. Taşınma hikâyeleri pek de iç açıcı değil çünkü Taksim’den buraya gelince otobüs hattı bile olmayan bu dağ başı yüzünden aylarca ağlamış annem. Üstelik bana hamileymiş. Babam Sivaslı olmadığı için çekilen kurada bize -1. katta daire çıkmış, bu da biraz sıkıntıymış.  Gerçekten Taksim neresi, Ulus neresi? O yıllarda kışın kurt indiğini söylerlerdi, merkezle ısı farkını düşününce bence gayet mantıklı.

Yine de Taksim’deki sobalı, küçücük Rum evinden sonra, 3 oda 1 salon, 100 metrekare, kaloriferli daire; dağınık altı bloktan oluşan bir site, birbirini bir şekilde tanıyan Sivaslılar ve unutulmaz komşuluk hikâyeleriyle dolu bir kooperatif bence fena değil. Site derken tabii şimdiki gibi dikenli telli, etrafı çevrilmiş, güvenlikli, havuzlu, parklı bir site gelmesin aklınıza. Herkesin istediği gibi rahatça girip çıktığı, ortak yollardan, yokuşlardan, patikalardan oluşan, hiçbir şeyin yasak olmadığı bir site.

Apartmanımız 8 katlı, en alttaki kazan odası ve kapıcı dairesiyle beraber her katta 4 daireden 30 daireliydi. Maalesef asansör yoktu. Bu nedenle bizim bloktaki on on beş çocuğun sokakta saatlerce oynaması ve susaması büyük dertti. En üst katlara çıkmaya erinirdi çocuklar. Giriş katta Simten ve Nazan’ın annesi, hemen altta benim annem az su vermedi onlarca çocuğa.

Bizim blok yokuşun yanındaydı, kot farkı olduğu için apartman kapısından uzanan köprü gibi bir girişle otopark alanına çıkılıyordu. Bu köprü, bizim lastik, ip atlama ve duvarda sektire sektire bazı top oyunları oynama alanımızdı. Sağ duvara çok top atarsak 13 numaradan “Yeterrrr” diye fırça yerdik, sonra sola dönüp oynarsak 12 numaranın büyük çocukları çıkar topun sürekli vurduğu yerin onların salonu olduğunu sabırla açıklardı. O günlük duvarda işimiz bitmişti, anlardık, fırlardık otoparktan boş alanlara, gizli maceralara… Ertesi gün yine.

Tabii Ulus’un çehresi yavaş yavaş değişip de nedendir bilinmez ünlülerin taşınmasıyla lüks semte dönüşmeye başladığında, bu yasaksız, sınırsız Sivas hayatı epey komik görüntülere neden oluyordu. İkinci kattaki dairesinin balkonunda bütün gün olanı biteni izleyen ve sık sık yeni yetişen genç kızlara edep ve ahlak dersi vermesiyle ünlenen teyzenin oğlu, Müjde Ar’ın özel şoförlüğünü yapmaya başlamıştı mesela. Yine Ulus gibi lüks bir muhite taşınacağını sanarken Sivaslı Turizm Sitesi’nde daire kiralayan Alev Alatlı, apartmandaki onlarca teyzenin hayatlarında gördükleri ilk bekâr anne olmanın şanssızlığını yaşamış. Ben hatırlamayacak kadar küçüğüm ama meraklı sorulara, çat kapı misafirliklere ancak bir yıl dayanabilmiş Alatlı.

80’lerin ortalarına doğru geldiğimizde yeni taşınanlar ve eski Sivaslılarla bayağı kozmopolit bir apartmana dönüşmüştük aslında. Alev Alatlı az daha sabretse olurmuş. Üçüncü katta anneannemler oturuyordu, aynı katta yanağında muhtemelen jilet izi olan hoş bir abla vardı. Evindeki koltuklar siyah ve kırmızıydı, bu o dönem için hayal bile edilemeyecek bir dekorasyon. Ayrıca fino köpeği vardı ki o dönem kimse evde hayvan beslemezdi. İşin ilginç tarafı, ablanın en yakınları dünyanın en saf insanı, okuma yazma bilmeyen anneannemle yine aynı kattan anneannemin Sivaslı kankasıydı.

Şu kamplara ayrılmış dönemde, şimdiki gençlerin pek de anlayamayacağı, herkesin bir arada mutlu yaşadığı garip zamanlardı. Çalışan kadın pek yoktu, herkes ev hanımıydı ve kocaları uyutan kadınlar her gece geç saatlerde birinin evinde buluşuyordu. Ağlayarak yalvardığım için bazen annem beni de yanında götürürdü. O zaman pedagoji yok tabii. Sigara dumanı altında dinlerdim kadınların muhabbetlerini. Kim bilir ne imalı lafları, ne belden aşağı muhabbetleri anlamamışımdır ama, şimdi düşününce kaçırdıklarıma çok üzülüyorum.

Namazında niyazında anneannem böyle gecelerde birinden sigara alıp tellendirir, hatta etraftaki genç kadınların gaza getirmesiyle bazen bira bile içerdi. Üst kuşağa haber verilmeyen, annem ve kankalarının gizli ve ayrı buluşmaları da olurdu. Doldurulan kasetlerden dinlenen arabesk şarkılar, duman altı mutfaklarda çaylar, sigaralar… Ve hep uyuyan kocalar.

Yine o yıllarda yaz tatillerinde bazı dairelere Arap kiracılar taşınmaya başlanmıştı. İşte o yazlarda akşam hava kararana kadar altı bloğun çocukları yakan top, istop, korkuluk, don ateş, saklambaç oynardık. Bazen Sivaslı teyzeler ve anneannem bizim oyun alanlarımızı işgal ederdi. Örtüler örtülür, üstlerine serilmiş yünler yıkanır, kurutulur, didiklenir, sopayla dövülür; bu arada apartmanda yaşayan Arap kadınlar üstlerinde çarşafları, yanlarında bize imrenerek bakan çocuklarıyla balkonlardan bizi izler, -2. kata gelin gelen ve kimseyle konuşmayan İngiliz kadın yaz kış çorapsız giydiği topuklu ayakkabılarıyla apartmana girmek için yünlerin üstünden sıçraya sıçraya atlardı.

Ulus Turizm Sitesi, bence üstüne roman yazılabilecek kadar renkliydi. Bugün Ulus’un bambaşka bir yer hâline gelmiş olması bile bu gerçeği değiştiremez. Sonuçta sitemiz baştan aşağı değişse ve yenilense de kapı gibi duruyor. Kim bilir belki başka anılara yine konu olur.

Ve biz dört kadın, annem ve üç kızkardeş, yakın zamanda kaybettiğim babamı, oradan taşınalı yirmi beş sene olduğu halde, rüyalarımızda hep Turizm Sitesi’nde görüyoruz. Genç ve sağlıklı, çocukluğumuzun evinde…


Fotoğraf yazarın aile albümünden. 1980’lerde Turizm Sitesi.

Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Sivaslılardan Beynelmilele&rdquo için 1 yorum

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: