Vardı bir hayalim: Çocukluğumdan beri neredeyse her yazımı geçirdiğim küçük sahil kasabasında master tezimi yazmak… Pandeminin sıkışmışlığı, evden çalışmanın yorgunluğu, evin artık başka bir şeye dönüşmesi, kısıtlamalarla birlikte evden kaçacak yegâne alanın herkesin kendini attığı üst sokaktaki park kadar kalışıyla birlikte ben de herkes gibi fanteziler kurmaya başlamıştım. Mecbur muyduk canım biz büyük şehre? Nasıl olsa uzaktan halledebiliyorduk her işimizi. Bir sene daha bu sıkışmışlığı yaşayacağıma deniz kıyısına falan atamaz mıydım kendimi?
Annemlerin yazlığı, bütün bu düşünceler arasında dünyanın en cazibeli mekânına dönüşüyor: Evet evet, önümüzdeki seneyi burada geçirebilirim. Hem tezi de daha rahat yazarım burada! Bu fikrin şahane bir fikir olduğuna neredeyse emin gibiyim. Okul biter bitmez atıyorum kendimi Safir Sitesi’ne.
Safir Sitesi’nin yaş ortalaması altmış beş, fon müziği okey taşı sesleri, torunların bisiklet klaksonları, liseli gençlerin gece çardak dedikoduları, teyzelerin balkondan balkona “Denize inmiyo musunuz?” çağırışları, amcaların “Çay mı koyulsa?” serzenişleri, -ah bu amcaların kendilerine özgü edilgen emir kipleri.- Bazı çiftlerin çocuklu ilk tatil sınavları. Bir de ben: Hem tezi de daha rahat yazarım burada!
Sabahın köründe kendim kadar valizimi çeke çeke giriş yapıyorum siteye, valizi fırlattığım gibi haldur huldur temizliğe girişiyorum. Balkonu yıkıyorum, önce üst kattan bir teyze sesleniyor:
-Hoşgeldiniz!
-Hoşbuldum, nasılsınız… diyorum.
Çok ilgilenmiyor sorumla, annemlerin peşinde belli ki. “Annemler yok.” diyorum, “Ben yalnız geldim.” “Sen mi temizliceksin bu evi şimdi?” diye soruyor, üzülüyor bana sanırım diyorum içimden. “Evet evet.” “Temizleyebilecek misin?” diyor. Anlayamıyorum sorusunu tam, çaresizce gülüyorum: “Hallederim ben.” diyorum. “Kaç yaşındasın sen?” diyor, gidip musluğu kapatıyorum, bu iş uzayacak belli ki boşa su akmasın. “25.” diyorum. N’apıyorsun, nerde yaşıyorsun, öğrenci misin, çalışıyor musun, evli misin, ne kadar kalacaksın? Annenler de gelecek mi?… Sabırla yanıtlıyorum sorularını, sanırım doğru yanıtlar veriyorum ki “İyi bir gün kahveye gel bana.” diyor.
“Nihayet ‘vize’m çıktı.” diyorum; bir oh çekip, üst kat teyzenin kalbini usturuplu cevaplarımla fethetmenin gururuyla balkonu yıkamaya dönüyorum.
Çok zaman geçmeden bu sefer tam karşı balkondan bir amca el ediyor. Ankaralılarmış. Onlar da geçen hafta gelmişler. Bütün yaz kalacaklarmış. Ben ne kadar kalacakmışım? Yalnız mı kalacakmışım? O kadar zaman yalnız n’apacakmışım? İyi iyi, kuzenlerim varsa iyiymiş. Bir şey olursa ona söyleyeyimmiş. “Tamam.” diyorum, amcadan da “vize”yi aldığıma göre yoluma devam…
Derken bir teyze çıkıyor bu sefer karşı balkona. Ne güzel temizlemişim fayans aralarını. “Hortum tuttum işte.” diyorum, “Bir şey yapmadım ki böyle tazyiğini tuttum işte hortumun.” Oğlu varmış Ankara’da. Doktormuş. “Ah ne iyi…” diyorum, “Ne mutlu size.” Bu minik sohbetin gideceği yer ürkütüyor beni, güç bela atıyorum kendimi salona.
Balkon kapılarını kapatıp, jaluzileri yere kadar indirip, klimayı köklüyorum. “Tamam.” diyorum, şimdi güvendeyim. Bir yandan “Abartma Cemre!” diyor içimden bir ses. Diğeri çırpınıp duruyor “Sen burada tezini yazabileceğine emin misin?” diye…
Nitekim yazamıyorum da!
O yaz, Safir Sitesi’nin okey taşı seslerine benim bir haftalık tez çırpınışım eşlik ediyor. Derken teslim oluyorum. Üst kattaki teyzeye kahveye çıkıyorum. Karşıdaki amcanın çoluk çocuk gürültüsünden serzenişlerine eşlikçi oluyorum. Bir ay tatilimi yapıp, okeyimi oynayıp geri dönüyorum, teyzenin doktor oğluyla zinhar tanışmayarak.
Fotoğraf yazardan.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
“Safir Sitesi No: 7&rdquo için 1 yorum