Bayan Wiesen her sokağa düşmeyecek bir yıldızdı benim için, kar beyazı saçları, kısa boyu, tonton kiloları ve şahane kahkahalarıyla mutlaka her sabah sesi mahallede duyulur, gelene geçene hatır sorar, herkesle iki lafın belini kırardı. Bu sokağın Adile Naşit’i diyordum ben ona, neşeli, şen şakraktı…
Ne zaman onun giriş kattaki balkonunun önünden geçsem bana da laf atar, dilimin kırıklığına aldırmadan mutlaka bir sohbet açmaya çalışır, eğer yanımdaysa oğluma güzel şeyler söylerdi. Sanki yalnızlığımızı görüp bizi oradan sarmak istiyordu.
Yine güneşli bir günde oğlumla onun evinin önünden geçerken küçük bir laflamadan sonra bize “Bir dakika bekleyin.” diyip içeri gitti. Döndüğünde elinde seksenlerden kalma ince uzun yana doğru çekildiğinde biraz uzayıp açılan, o zamanlar adına ‘Pocket Camera’ dediğimiz bir fotoğraf makinesi ile geldi. “Yanyana durun, sizin fotoğrafınızı çekeyim.” dedi, bize poz verdirdi. “Çık, çık…” iki kere bastı düğmeye ve ekledi “Bu çocuk bir gün profesör olacak!” O gün aniden içime bir kuş bırakmıştı, bir anda oralı olmuştum, belki oğlum da profesör olurdu; ah ne de güzel bir gökyüzü!
Günler sonra çektiği fotoğrafı bastırıp bize verdi, güneşli güzel bir arkadaşlığın resmi olarak hep sakladım onu. Hayat dolu, etrafa ışık saçan ay yüzlü bir kadındı işte Bayan Wiesen. Mahalleyi mahalle yapan, sadece kendi ile değil, insanların da birbirleri arasında bağ kuran ve adeta atmosferi temizleyen bir kadındı. Hiç ölmeyecekmiş gibi hayat doluydu ama bir gün sessizce gitti aramızdan.
Bayan Wiesen aramızdan ayrıldıktan sonra nedense o eve onun gibi neşeli insanlar gelmeli, yeni kiracılar Bayan Wiesen’ın anısına zarar vermemeli diye düşünüyordum. Bir gün balkonun boyanıp çiçeklerin asıldığını, eve renkli perdeler takıldığını fark ettim. Sanki uzun süre boş kalan ev siyah beyaz bir fotoğraf olmaktan çıkıp yeniden renklenmişti. Kimdi onlar bilmiyorum. Birkaç hafta sonra balkona konulan masada kahvaltı eden iki genç erkek gördüm. Uzaktan bakınca iki öğrenci, yaklaştıkça biribirini seven bir çift olduklarını anladım. Güleryüzlüydüler, mutlu oldukları belliydi.
Bayan Wiesen’ın evi de yeniden nefes almaya başlamıştı. Göz göze geldikçe selamlaşıyorduk. Yaz çabuk bitmiş, uzun ve karanlık bir kış araya girince tabii ki evler ve sokaklar gibi balkonlar da susmuştu. Güneşli bir kış gününde, hâlâ camlarda yılbaşı süsleri varken onu tekrar balkonda gördüm. Elinde kahvesiyle temiz hava almaya çıkmış etrafa bakıyordu. Güleç yüzlü gençle, bu sefer daha içten merhabalaştık. Bahar gibi enerji saçıyordu. Sanki bayan Wiesen gülümsüyordu balkondan. Önce o konuştu gözlerimin içine bakarak.
-Merhaba ! Piyanoyu duyuyor musunuz ? Nihayet yaptırdım.
Bence beni birine benzetiyordu ama bunun önemi yoktu, çünkü piyanoyu ben de duyuyordum, bozuk bir piyanonun yaptırılması elbette iyi bir şeydi ve içerden gelen ses büyüleyiciydi.
-Merhaba! Evet duyuyorum, sanırım arkadaşınız çalıyor.
-Evet sınavlarımız var, hazırlanıyoruz. Ben ara verdim o devam ediyor.
-Ah ne güzel! Öyleyse zamanınızı almayayım, ikinize de başarılar dilerim.
Balkonun önünden ayrılırken Bayan Wiesen’ın kahkahasını duyar gibi oldum, yeni kiracıları görse, o da severdi bence. Tıpkı onun gibi hem güleryüzlü hem de konuşmaya meraklı insanlardı. Belki de evler, içinde yaşayacakları sahiplerini seçebiliyorlardı.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansıile lisanslanmıştır.
“Güneşli Bir Gün&rdquo için 1 yorum