“Sayım günü Eminönü tramvay bekleme yeri” yazıyormuş bu fotoğrafın arkasında. Tarihi belli değil, ama fotoğraf güzel.
Bir şehrin nasıl da boş olduğunu göstermek için akla ilk gelen yerler duraklar, sokaklar, yollar, köprüler, parklar… Hepsi boş, bomboş.
Ben hatırlıyorum bu sayım günü sokaktaki o garip içi boşalmışlığı ve bunun karşısında evlerde saatler mertebesinde biriken enerjiyi, patlamaya hazır, bir çeşit saatli bomba gibi. Saat beşte patlayacak, yasağın bitişiyle.
Bu yasağı yaşamış hemen herkesin zihnine doluşuyor eminim bu fotoğrafı görünce, o eve tıkılmışlıkla ilgili anılar. Bendekileri liste yapıyorum:
-Sabah erken kalkış (Çünkü sayım memuru uykuda yakalamasın!).
-Kahvaltı ve üç saat sürecek çay keyfi.
-Televizyonda eğlence programları (hiç de eğlenmiyoruz).
-Ablayla kavga (listemiz çok kişisel).
-Anneye şikâyet.
-Anne evde lahmacun yapmaya kalkmış, kimseyi dinleyecek durumda değil.
-Sobanın üstünde öten çaydanlık (çünkü hava soğuk).
-Sayfalara kendini gömerek kitap okuyan diğer abla.
-Pencereden dışarıya bakış.
-Pencereden görünenler – alt liste:
-Evin arkasındaki boş top sahası.
-Top sahasının arkasındaki boş yol.
-Boş bahçeler, bahçe duvarı üstünde bir kedi uyukluyor, kafası bomboş.
-Karşı apartmanın giriş katında kepenkleri kapalı bakkal.
-Bakkalın kapısı önündeki boş şişe kasaları.
-Yan apartmanın en üst katında pencereden el sallayan arkadaş.
-Top sahasının tam ortasından bizim eve yaklaşan bir adam, elinde bir çanta.
-Anneye haber veriş, “Sayım memuru geliyor.”
-Anne, lahmacun hamuruyla boğuşma halinde.
-Pencereden bakış.
-Memur yan apartmana girdi.
-Soba üstüne dizilmiş mandalina kabukları.
-Parende denemeleri.
-Yastıkları yere dizerek atılan üç takla, beş takla.
-“Yastıkları kaldırın!” emri.
-Televizyonun kapanışı, çünkü sayım memuru bizim apartmana girdi. Saat 1.
-Abla kitabı elinden bırakıyor, üzgün. Adı Jo mu ne, birisi parasızlıktan saçlarını satmış (Küçük Kadınlar).
-Anne üstünü değiştirdi, çünkü kıyafeti un içindeydi.
-Sağ el baş parmağı tupturuncu, iki kilo mandalina yenmiş.
-Abladan yorum: “Ben kendimi saydırmayacağım, böyle şeylere karşıyım.”
-Anneden cevap: “Böyle söyle memura da.”
-Zil çaldı, heyecan dorukta.
-Memur genç bir adam, ince bıyıkları, takım elbisesi, şapkası ve çantası var. İçeriye buyur edildi.
-Ablam memurun devleti temsilen geldiğini söylemişti geçen hafta, demek devlet bu adam.
-Memur salondaki masaya oturdu, örtünün kaldırılmasını istedi.
-Anne: “Örtünün üstünde yazabilirsiniz.”
-“Kaldırırsanız daha rahat edeceğim.”
-“Kaldır kızım!”
-Büyük bir defter açıldı.
-Hepimiz ayaktayız.
-İç ses: Babam yok evde, babamı sayılmayacak mı?
-İç ses: Babam evde olmadığına göre yasağa uymamış oldu.
-İç ses: Babam tutuklanacak mı?
-İç ses: Tutuklanmak iki sene önce sandığım gibi bir çeşit tutkalla bir yere yapıştırılmak değil. Bunu abla öğretti, ablam çok akıllı birisi.
-İsimlerimizi söyledik.
-“Küçük hanım yaşınız kaç?”
-Annesinin eteğine yapışıp, arkasına saklanıyor.
-Gülüşmeler.
-Anneden yanıt: “Altı.”
-Devletin şapkası da ne kadar büyükmüş.
-Bıyıkları da komik.
-Abla yaşının 14 olduğunu söylüyor (oh, cevap verdi neyseki).
-Diğer abla 15 dedi (üzgün, canı sıkkın, suratı hâlâ asık).
-“Babamız yok şu an burada.”
-Kalbim güm güm güm atıyor, babam tutuklanacak mı?
-Memur diğer sorulara geçti.
-Memur defterini kapadı, toparlanıyor.
-Memur sandalyesinden kalktı.
-Memur gidiyor.
-Annesinin arkasından çıkarak, çekingen: “Kedileri de sayıyor musunuz, duvarda var bir tane.”
-Gülüşmeler.
-Memur: “Sen mandalinayı çok mu seviyorsun?”
-Parmaklarını saklıyor.
-Memur evden çıktı, karşı dairenin zilini çaldı.
-Kapı kapandı, herkes rahatladı.
-Ablayla anne mutfağa gitti, diğer abla kitabına döndü, yastıklar tekrar yere taşındı.
-Takla, parende…
-Saatler geçmek bilmiyor…
-Saçımızı satsak kim alır ki?
-Saat 3. Lahmacunlar pişti, masaya getirildi. Açlıktan ölüyoruz.
-Pencereden bakış, -alt liste.
-Top sahasında beş çocuk.
-Top sahasının arkasındaki yol boş.
-Bakkalın kepenkleri kapalı.
-Bakkalın olduğu apartmanın kapısında bir kadın var, etrafa bakıyor.
-Bisikletle bir çocuk yaklaşıyor top oynayanlara.
-Karşı pencereden el sallayan arkadaş: “Aşağı gelsene.”
-“Dışarı çıkabilir miyim?”
-“Çık.”
-“Ya tutuklanırsam?”
-“Çocukları tutkallamıyorlar, merak etme.”
-Ablaya bakıp gülümsüyor.
Saat beş, yasak bitti, eve geri dönüş, hava karardı, gün bitti.
Şimdi baktım, 12 Ekim 1980’de yapılmış bu sayım.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansıile lisanslanmıştır.
Bir sayım günü öğleden sonra (belki de bu sayımdı) çocuklar caddede boşluktan istifade oynarken hızla gelen bir araba çocuklardan birine çarpmış ve ölümüne sebep olmuştu. Sayım memurunun arabasıymış iyi mi? Balkondan naklen izlemiştik, asla unutamıyorum, çok acıydı…