1990'lar

Boş Un Çuvalları

Okuldan paydos ettik, eve gitmek için nefes nefese kayalık mahallemize tırmanıyorum. Elimde içi kitap, defter dolu klasör, ensemde ter, tepemde güneş, dilim kupkuru. Önlüğüm de iyice yorulmuş olmalı ki terli bedenime yapışmış, bütün ağırlığını bana bırakmış.

Yolu yarıladım, susuzluğa daha da dayanacak gücüm kalmayınca evlerden birinin kapısını çalıp su istedim. O zamanlar rahatlıkla çalardık birilerinin kapısını bir ihtiyaç halinde, yabancılarla konuşmak ürkütmezdi. Bir bardak suyu veren kadın “Kimlerdensin kızım?” diye sorsa vereceğim cevap üzerine ailemden en az beş kişiye selam iletirdi herhalde. Bir bardak suyumu içtim. “Bi tane daha?” ,”I-ıhh teşekkür ederim.” diyip kolumla ağzımı silerek yoluma devam ettim.

Tam evimizin önündeki son yokuşu tırmanacağım, komşu kızı Nuray “Oduna gidiyoruz gelecek misin?” diye bağırdı, “Gelirim.” dedim. Eve çıktım, anneme “Oduna gidiyorlarmış anne, bana torba bulsana.” dedim. Abim “Ben de geliyorum. Annee bana da torba!” dedi. Annem iki büyük, boş un çuvalını getirdi

Dağa oduna giderdik haftanın birkaç günü, mahallenin kadınları ve çocukları olarak. Ama annem öğretmen olduğu için oduna hiç gelmezdi. Dağdan topladığımız kütükleri kışın ısınmak için sobada kullanırdık, böylece ısınmak bedava olurdu.

Hızla üstümü değiştirdim ve abimle beraber yolda ellerimizde torba, diğerlerinin gelmelerini bekledik. Geldiler, herkesin elinde boş bir un çuvalı. Kimimiz çuvalların dikiş yerlerini birleştirerek üçgen haline getirip kafamıza şapka yaptık güneşten korunmak için. Dağa doğru yola koyulduk. Yolun bitiminde, ne zaman oraya gitsem su doldururken Songül Ablanın açılan dekoltesinden görünen memelerini hatırladığım çeşmenin yanından geçtik, o gün de yine onun kocaman memelerini hatırlayıp “Neden benim de öyle memelerim yok, büyüyünce olur mu acaba?” diye düşündüm… Dağ yoluna durduk.

İleride bir panzer ve özel tim vardı. ”Terör Bölgesi” olduğu için her an her yerde rastlayabilirdik onlara, çok da korkardık. Hemen abimin yanına koştum ve onunla yürümeye başladım. Diğer çocuklar da annelerinin eteğine, şalvarına yanaşıp yürüdüler. Biz abimle yürürken özel timden bir tanesi bize seslendi. “Adın ne senin?” diye abime sordu, “Sinan.” dedi abim başını öne eğerek. Güldü adam. “Keseyim mi senin kepçe kulaklarını?” Ben abime iyice yanaşıp “Kesmeyin abimin kulaklarını…” diye ağlamaya başladım. Hiç unutmuyorum o an abimin kesik kulaklarını ve boynunun iki yanına akan kanı görmüş gibi korkuyla “Noolur kesmeyin abimin kulaklarını…” diye bağırıyordum… Hep birlikte güldüler. “Hadi şimdi kulağını kesmeden gidin!” dedi bir tanesi sert bir tonla. Komutu alır almaz arkamıza dahi bakmadan koşmaya başladık abimle. Diğerlerine yetiştik ama korkudan anlatamadık olanları.

Odunları toplayacağımız dağlık alana varınca en iyi kütükleri bulmak için birbirimizden çok da uzaklaşmadan dağıldık. Abimin yanından çok ayrılamadım. O gün torbası en az kütük dolan ben ve abimdik. Sırtımızda odun ve korku dolu bir yükle akşam üstü karanlık çökmeden eve döndük.


Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.


Boş Un Çuvalları&rdquo için 1 yorum

Bir Cevap Yazın

%d