Hafızamın pek de iyi olmadığını giderek daha fazla hissediyorum, görüyorum. Zamanı birlikte geçirdiğim dostlarım olmasa sanki hiç geçmemişim o yollardan, gülmemişim o şeylere, oralarda eğlenmemişim, sinirim bozulmamış o adamın dediklerine bla bla. Anı yazmak… Anıl sitenin varlığını her hatırlattığında bu tatsızlıklarla, bir şeyleri hatırlayamamak, her şeyin, yerlerin, kişilerin, sözlerin flulaşmasının sinir bozuculuğu ile tekrar yüzleşmek zorunda kalıyorum. Dün gece bu çemberi kırmaya karar verdim. Anlatmayı en sevdiğim ender bir okul anımı, biraz da kadın dostluğu içerdiği için yazıya dökmeyi deneyeceğim.
Üniversite son sınıftayız, ya da belki 3. sınıf, zira dersten kalmıştım sanırım, emin değilim. Hoş geldiniz isli sisli pis puslu zihnimin koridorlarına…
Bir önceki gece ödev hazırlamak için bilgisayar bölüm laboratuvarında sabahlamışız. Oda arkadaşlarımızdan biri Bilgisayar Mühendisliği bölümünde. O sayede bilgisayar başında çalışma imkânı bulmuşuz. Sabahladıktan sonra hızımızı alamayıp laboratuvardan çıkıp Beytepe Nizamiyesi’ne dek yürüyoruz Melek’le. Sabahın güzelliği ile sabahlamanın kendine has sarhoşluğu bu yürüyüş yapma fikrinin peşine takılmamızı kolaylaştırmıştır muhtemelen. Nizamiye gidiş ve dönüş yolu nefis; ağaçlar, inişte sağda kalan vadinin bahar cıvıltısı, dönüş.
Yurda gidip duşlarımızı alıyoruz. Sabahlama ve güne, çılgın bir enerjiyle, her şeyi yapabiliriz hissiyle devam etme iddiası aklımıza düşmüş bir kere! İş iyice “meydan okuma” hali alıyor.
Sırada “Edebiyat Eleştirisi” dersi var. Bölümün en rahat dersliğinde, koltuklara büzüşebildiğimiz tek derslik, diğerleri sandalyeli sınıflar, bölüm başkanının verdiği derse ön sıraya yerleşerek katılıyoruz. Bir yanımda Melek diğer yanımda canım Gülay oturuyor. Gülay notları almaya hazır, sessiz, sakin, çalışkan ve huzurlu. Bende bir miktar garip coşku, sonuçta sınırları zorluyoruz, hadi daha zorla, daha da zorla! Melek nasıl bir ruh halinde? Ona sormalı.
Hoca geliyor. Genel işleyiş şöyle: Hoca uzunca metinler yazarak tahtayı dolduruyor bölüm bölüm. Her bölüm bittiğinde sınıfa dönüp anlatmaya devam ediyor. Sonra yine dönüp uzun uzun yazıyor ve bize dönüp anlatmaya devam ediyor. Uyku perileri göz kapaklarımı okşuyor bu esnada. Minik bir plan geliştiriyorum kendimce. Hoca dönüp yazarken birazcık gözlerimi kapatıp sınıfa dönüp konuşmaya başladığında hemen dikkatimi toplamaya dayalı bir strateji. Birinci tur tamam. Hoop hoca dönüyor, gözler açık, iyi gidiyoruz perilerimle. İkinci tur derken sanıyorum üçüncü turda yanımdan Gülay’ın tedirgin dürtme eylemine, tedirgin “Zeynep horluyorsun!” cümlesi eşlik ediyor. Zaten gözlerimi açar açmaz normalde oldukça sert olan, önceki derslerde bir miktar atışmışlığımız bulunan hocanın acı, biraz kaygı, evet inanılır gibi değil ama biraz da şefkatli bakışıyla karşı karşıya kalıyorum. “Sen biraz çık istersen.” diyor hoca. Hafif sersem çıkıyorum.
Çok şey silinir gider aklımdan ama yurt yatağına olan o anki özlemim ve odaklanışımı hiç unutamıyorum. Yapabildiğim kadar hızla yurda gidip kendimi yatağın huzurlu kollarına bırakıyorum.
Peki Melek ne yapıyor? Birkaç saat sonra sanırım başımda Melek. Benden sonra sürekli bir tedirginlikle sınıfa dönüp dönüp ders anlatan hoca nedeniyle eh biraz zor geçen bir dersten koşa koşa çıkıp beni aramış. Hani çıkıp bir köşede uyuyakaldım mı diye tedirgin ama zaten uykusuzluktan pert canım Melek. Beni odada uyurken bulduğuna çok sevindiğini hatırlıyorum.
Fakat daha meselemiz bitmedi. Ertesi gün bölüme gittiğimde dersi terk etmiş gururlu öğrenci muamelesi görüyorum bir miktar. “Ya aslında hoca kızarak çık dememişti.” diyor Reyyan ya da ben onun hep sevecen haline bu cümleyi şimdi yakıştırıyorum. “Hayır ama benim deli gibi uykum vardı, ne gururu?” dedim mi, demedim mi bilmiyorum. Ama Melek’le bir süre çook kikirdeyerek hatırladığımız bu anıyı ellerimizle örmüşüz, iyi ki diyorum.
Başlık Volker Ludwig ve Rainer Lücker tarafından yazılmış çocuk oyununun adından alınmıştır. Zihnimin anılarla ilişkisini gayet iyi betimlediğini düşündüğüm için Yücel Erten’in güzel çevirisini başlığa kondurdum.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Zeynep, bir vakitler başlığa adını kondurduğun oyunu hazırlayan bir tiyatro ekibindeydim. Merdivenleri bile İsli Sisli Pis Puslu diye bağırarak inip çıkardı oyuna çalışanlar. Bir süre sonra onların provalarından başka bir şey duyulmaz olmuştu binada, sonunda hepimiz iri iri jestlerle İsli Sisli Pis Puslu derken bulmuştuk kendimizi. Mail kutumda başlığı görür görmez gülümsedim, içim ısındı, çok teşekkür ederim bu hatırlayış için. Gerçekten anına nasıl yakışmış bu başlık. Yatağına kavuştuğun andaki mutluluğu hissettim, “Ne gururu?” yahu, bulut gibi pofuduktur o yatak o an:)