1990'lar

Fatma Ana Eli

Babaannem elini neye atsa onu bereketlendirir, iyileştirirdi. Turşusu mesela… Mahalle sınırlarını aşıp şehre, şehir sınırlarını aşıp şehirlerarası bir üne sahip olmuştu. Tarifini birebir vermesine rağmen ne annem ne de halalarım onun gibi turşu kurabilirdi. Yemekleri desek yine öyle. Yumurta bile kırsa o yumurta dünyanın en lezzetli yemeği olurdu, aynı zamanda da bereketli. Misal bize göre bir yemek yapılmış, habersiz misafir geldi, ben nasıl yeteceğini düşünürken babaannem herkese yetirirdi o yemeği. Ama şunu iyi hatırlıyorum turşu kurarken de, yemek yaparken de hep aynı cümleyi söylerdi: “Benim elim değil Fatma Anamızın eli.”

O zamanlar hiç sorgulamamıştım ne demekti bu cümle diye. Sonra bir gün bu sihirli cümleyi yine duydum ondan. Bu sefer konu bendim. Asi, söz dinlemeyen kıvırcık ve dolaşık saçlarımla ne yapacağımı bilemez bir halde otururken babaannem banyoya gitti. Su dolu tas, tarak ve havlu ile geldi salona. Beni yanına çağırdı, “Otur önüme.” dedi. Ve ben yine işkence misali bir saç açma seansı olacağını düşünürken babaannem bir şeyler mırıldanarak saçlarımı taradı, ördü ve inanır mısınız hiç acımadı. Babaannem bambaşka bir kadındı, onun yanındayken her seferinde başka bir kadınla tanışıyor, mucizesine tanıklık ediyordum. Evet benim için saçımın acısızca taranıp örülebilmesi bir mucizeydi, kahramanım yine yapacağını yapmıştı. Hayranlığım biraz olsun dinip şaşkınlıktan sıyrılınca babaanneme ne mırıldandığını sordum.

“Benim elim değil, Fatma Anamızın eli diyordum.” dedi.

İşte o cümle yine karşıma çıkmıştı. Alaaddin’in sihirli lambasından çıkan dev gibi her şeyi gerçekleştiriyordu sanki. Babaanneme neden böyle dediğini sorduğumda verdiği cevabı çok iyi hatırlamıyorum ama yine masal gibi büyüleyici bir hikâye anlatmıştı bana.

Bütün bunları düşünüp yazmaya oturduğumda babaannemin elinden Fatma Ana’nın eline doğru giden ufak çaplı bir yolculuk içinde buldum kendimi. Okuyup araştırırken onun masalı gibi etkileyici hikâyelere, rivayetlere rastladım. Sanırım Fatma Ana ile ilgili onun anlattığına en yakın olan rivayet şuydu: “Hz. Fatma bir gün mutfakta helva kavururken, Hz. Ali’yi genç ve güzel bir cariye ile görünce hissettiği acıyla pişen helvaya elini daldırmış ve hiçbir şey olmadan helvayı kavurmaya devam etmiş. Hz. Ali durumu fark edince Fatma’nın elini tencereden çıkartmış.” Okuduğum çeşitli rivayetler birbirine benziyor ve hiçbirinde Fatma Ana’nın eli zarar görmediğinden kutsallık atfeden özelliğin buradan geldiğine inanılıyordu. Bir de az bir malzeme ile pişirdiği yemeklerin bir dolu insanı doyuracak kadar çoğaldığı söyleniyor, burdan da elinin bereketine işaret ediliyordu.

Anadolu’da Fatma Ana şifasının ellere aktığı, bereketlendirdiği, iyileştirdiği ve koruduğuna inanılmış. Yemek yaparken, turşu kurarken, yoğurt mayalarken, hastası için dua ederken kadınlar Fatma Ana’ya selamlarını yollarmış böyle. Fakat işin ilginç yanı şu ki, bu el inancı başka başka dinlerde, inanışlarda, kültürlerde de yer almış. İsmi değişmiş ama kadınlar ve onların iyileştirme gücü, bereketlendirmesi, koruması hepsinde ortak kalmış. Hıristiyanlar Meryem’in Eli, Yahudiler Hamsa demişler. Araplar arasında ise ‘Hamse Eli’ diye biliniyormuş. Eski Türklerde adı Umay Ana’nın eliymiş. Umay Ana’nın sıkıntıda ve doğum yapmakta olan kadınlara yardım ettiğine inanılırmış. Tek tanrılı dinlerden de önceye giden ve 21. yüzyıla kadar etkisini sürdüren el simgesi, isimler değişse de güçlü kadın sembolleri aracılığıyla bugüne kadar ulaşmış.

Rivayetler burada bitiyor, babaannemi kaybettik ama o yaşarken olduğu gibi, onu anlattığım bu anıyı yazarken de bana yine bambaşka bir kapı açtı. Bu kapıda karşıma çıkan mitler, efsaneler, masallardaki kadın figürleri öyle kudretli ki, sanki hepsi bana ruhlarından ruh üflüyorlar ve yeniden başlama gücü veriyorlar.


Görsel Banu Akkalkan‘ın çalışması.

Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Fatma Ana Eli&rdquo için 1 yorum

Bir Cevap Yazın

%d