Üniversitedeyim, en hızlı şekilde ev kiralamak gerek. Şehrin merkezindeki eski mahallelerden birinde ev buluyoruz arkadaşımla. Sağda solda kalmış eşyalarına bakılırsa, bizden önceki kiracılar apar topar ayrılmışlar. “Tam aile apartmanı,” diye öve öve bitiremiyor emlakçı. Üst katta ev sahibinin oğlu oturuyormuş, gerisi hep kız öğrenciymiş. “Aile apartmanı ya, güvenli yani öyle düşünün. Alt katta kaç yıldır aynı kızlar oturuyor, en üst desen yine hep kız öğrenci. Yurt gibi aynı, öyle düşünün.” Güvenli aile apartmanı, öyle düşünelim. Düşündük. Yurt gibi, hep öğrenci, peki, onu da öyle düşündük. Apartmanın karışık statüsünü, yurt gibi bir binaya mı yoksa “tam aile apartmanı”na mı taşınmak üzere olduğumuzu anlayamıyoruz ama, emlakçının her cümlesinden sonra kafamızı “düşündük” manasında sallamayı ihmal etmiyoruz.
Düşünüyoruz, düşünüyoruz, bir şey hariç: Bizim karşı dairenin neden hiç bahsi geçmiyor bu hane dökümlerinde?
Biz kim olduklarını çok merak etmiyoruz belki ama, karşı dairenin sakinleri kendilerini tanıtma konusunda istekli görünüyor. Taşınmamızın ertesi günü, karşı dairenin kapısında görünen beyaz atletli adam tiksintiyle baktığı suratımıza gümletiyor kapıyı. Bu gümlemeyle kendi dilinde, “Burada aile oturuyor!” demiş oluyor galiba. Daha ayrıntılı bir tercümeyle, “Burada aile oturuyor ve karşı dairelerine kız öğrenci taşınmasından hiç memnun değiller!” demiş olduğunu da düşünebiliriz tabii. İlerleyen günlerde, evdekilerin ağlama seslerine karışan böğürtüleriyle aile olduklarını ispatlıyor beyaz atletli adam.
Karşılıklı kapılar arasında bir garip trafik başlıyor sonra. Biz eve girip çıkarken karşı dairenin de kapısı açılıyor; ya atletli çıkıyor kapıya ya eşi. Bunu her seferinde nasıl başarabildiklerini anlamıyoruz. Giysi tercihi hava durumundan etkilenmeyen atletli, tek kelime etmeden kapıyı gümletiyor, kadın aynı iki kelimeyi tekrar edip duruyor: “Sessiz olun!”
Kampüs de arkadaşlarımızın çoğunun yaşadığı toplu konutlar da dağın tepesinde, bizim ev çarşı ile tepe arasında bir dinlenme tesisine dönüşüyor kısa zamanda. Arkadaşının sabah bıraktığı kitabı almaya gelen, yokuşu tırmanmaya başlamadan önce mola vermek isteyen, geçerken bir uğrayan, aniden sıkışan bizim zili çalışıyor. Tükenmeyen davetsiz misafirlerimiz sayesinde evin nüfusu iki kişide sabitlenmiyor asla. Zilimizin mesaisi arttıkça karşı kapının sesi de yükseliyor iyice. Hem bize hem içine doğru.
Bize doğru yükselende kadının sesi ağrımıza gidiyor daha çok, içe doğru yükselen ses için birçok kez konuşmayı denemişiz çünkü, biz ona atletlinin böğürtülerine, kapılarına dayanan alacaklılara karşı yardım etmeye çalışırken onun bize ağzını doldura doldura sövüşünün kaynaklarını anlayabilecek devirde dönmüyor zihnimiz henüz. Kadınla aramızdaki mesafenin bir apartman boşluğundan çok daha uzun olduğunu kavrarken karşı kapının sesi küfürlerde çınlamaya başlıyor sadece. Dışarıda rüzgâr esse adam içeride fırtına kopardığından sineye çekmeye çalışmaktan vazgeçiyoruz sonunda, üst kata çıkıp ev sahibinin oğlunun eşine(aile apartmanlarında kadınların unvanları uzun olur) anlatıyoruz durumu. “Kapımızı ne zaman açsak karşımızda atletli bir adam var, küfrediyor bize,” diye başlıyoruz, kadın içeri davet ediyor bizi.
Onlar bizi bizim onları şikâyet etmemizden çok önce şikâyet etmiş meğer. Evimize giren çıkan belirsizmiş, orası aile apartmanıymış… Biz yine aynı yere takılıyoruz. Kadın mı demiş bunları kocası mı?
Kocası olsa anlayacağız galiba, kadının söylediğini öğrenince büsbütün heyheyleniyoruz. Yani bizim gibi insanlara mı ya!
Ev sahibinin oğlunun eşi hanım bizi savunduğunu anlatıyor, “Onlar öyle kızlar değil.” demiş. Yüreklere serpecek suyu da öyle kolayca bitmediğinden bizden önceki kızların neden gittiğini anlatmaya başlıyor. “Onlardan önce o dairede yaşlı bir karı koca vardı, emekli, adam duvarlara delikler açmış kızları izliyormuş. Kızlar söyledi, biz inanmadık, sonra gidip baktık ki doğru, kocam dövdü gönderdik.”
Biz afallayıp ne kadar sustuysak artık kadın bizim yerimize de konuşuyor. İki cümlesinde sabitleniyoruz: “Sıvadık kızlar duvarları. Bunlar yine iyi!”
Çıt çıkarmadan iniyoruz merdivenleri. Bir süre konuşmuyoruz.
Sonra fırlıyoruz yerimizden sinirle, başlıyoruz duvarları yoklamaya. Görünürde hiçbir iz yok ama kaygı ve öfke zihnimizde koşturdukça her nokta şüphelenilebilir izlere dönüşüyor bizim için.
O halının üzerindeki duvar boyası mı?
Zaten geçen gün benim odamda garip garip tozlar yok muydu?
Gözlerimizi kısa kısa bakıyoruz, sağdan bakıyoruz, soldan bakıyoruz, delik falan göremiyoruz duvarlarda.
Hava karardıkça kaygının dağına daha büyük bir azimle tırmanıyoruz, aklımızda bizden önceki kiracıların mutfak dolaplarında kalmış eşyaları var, evden nasıl apar topar gittiklerini düşündükçe artıyor azmimiz. Sonunda bir aydınlanma geliyor bize duvar dibinde süründükçe, biz daha kapıya doğru yürürken karşı dairenin kapısının açılmasının sırrını çözdük, diye düşünüyoruz. Duvarlarda delik falan yok, olsa da küçücük delikten kapıya gidişimiz nasıl görünür diye düşünmüyoruz o anda, öfkeden mantığımız duruyor biraz da.
Sakinleşip karar veriyoruz sonunda, tamam sabah şikâyetçi olacağız hemen ama kanıt lazım bize. Delikler duruyor mu? Ah bir emin olsak! Evlerine dalıp duvarlara bakmaya karar veriyoruz arada, onlar utansın sonuçta, biz niye utanalım ki? Yapamıyoruz. Şikâyetçi olmak için emin olmak gerekli mi? Hukuk okuyan kim vardı bizden? Ne diyeceğiz ailelere, bu söylenir mi?
Hemen taşınalım diyoruz, hesap kitap, işin içinden çıkamıyoruz. Erkek arkadaşlarımız geliyor akşam, aynı garip iletişim yöntemiyle, bizim daireden karşıya doğru sahipsiz olmadığımız yönünde tehditler savruluyor.
Takip eden günlerde, ferahlama ihtiyacıyla duvarların sıvandığının altını iyice çizerek, her gördüğümüz arkadaşa bunu anlatıyoruz. Eve gelenlere kontrol ettiriyoruz duvarları, bir şey bulamıyor bakanlar, onlardan işittiğimiz cümleler endişemizi biraz olsun savuşturuyor, ev kalabalıkken şüphemiz daha kolay dağılıyor. Ama akşamları evin nüfusu ikiye inince olmayan deliklerle kavgaya tutuşuyoruz yeniden, arkadaşlara da söylenmeye başlıyoruz, “Size rahat olun demesi kolay tabii, adam hem izliyor bizi hem sövüyor sabah akşam.”
Mantığın kaygıya yenildiği ruh halimiz birkaç hafta daha sürüyor, karşı dairenin beyaz atletlinin borcu yüzünden apar topar boşaldığı günün akşamında rahatça uyuyabiliyoruz sonunda.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
“Sıvadık Apartmanı&rdquo için 1 yorum