Fotoğrafını gördüğüm o ilk anı hatırlıyorum. Kıvırcık kısa saçlarının üstüne bir bandana takıyordu. Bir ağaç kütüğünün üstünde oturmuştu, bacaklarını altından geçen nehre doğru sarkıtıyordu. Neşeliydi. Kendiyle güzel vakit geçirdiği belliydi. Öylece gülümsüyordu fotoğrafı çekene.
‘’Başka bir kadına âşık oldum ben!’’ Sözümü kesmişti, derin bir nefes vererek söylemişti işte. Konuşmuştuk yazın başında oysa. Çok seviyorduk birbirimizi, farklı hayaller kuruyorduk. Gençtik, değişmemiz şaşırtıcı değildi. Dürüst davranmıyor oluşuydu beni deli eden. Zaaflarımın farkındaydı. Hem kalıp hem gitmekti isteği.
Eskiden birlikte olduğumuz ortamlardan uzaklaşmak zor olacaktı. Fakat bir süre göremezdim onları yan yana, mutlu. Kendimle alakalıydı sebebi. O kadın kadar güzel hissetmiyordum kendimi; dahası özgüvenli değildim. Onun gibi Fransız olmayışım da cabasıydı. Varlığı yetersiz olduğumu hatırlatıyordu bana sadece. İşe güce vermiştim ben de kendimi. Çektiğim yetersizlik ızdırabı bir şeylere dönüşmeliydi. Beni bana hatırlatacak bir şeylere. Yapamıyordum. Mantığımın sesini asla duyamıyordum, duygularım sadece “O kadın ol!” diyordu bana.
Saçlarımı kestirdim en önce. Kısa saç bana da yakıştı. Herkes çok beğendi. Hâlâ tam olamıyordum. Tanımadığım bir insana karşı nefretle doluyordu içim. Nedenini anlayamıyordum. Kilo verdim delice. ‘’Kilo vermek özgüvenini yerine getirecek, yap gör, devam et!” diye diye, çökerttim elmacık kemiklerimi. Yaptıkça özgüvenin yerine gelecek, diye söylenen ne varsa ekledim hayatıma. Okul gazetesi, fotoğrafçılık kulübü, okul korosu, dersler, araştırmalar… Uyumadıkça tükeniyordu sanki nefretim. Çalıştıkça, kilo verdikçe sevecekti insanlar beni. Tercih edeceklerdi.
Bam!
Kocaman bir karanlığın içine düştüm. Kafamdaki karanlıktan kurtulup tek bir kelime edemez olmuştum. Sesler uğultu olarak ulaşıyordu sadece, ayırt edemediğim sesler. Annemin elini tuttuğumu hatırlıyorum sıkıca. Ağlıyordum, korkuyordum. Kaybetmiştim kimliğimi sonunda. Elimi sadece annem tutsun.
‘’Ne zamandır bu halde?’’
Doktorun sesi böldü bir anda karanlığı. Belki de annemle babam içeri girdiğinde bölündü düşüncelerim. Hatırlamıyorum.
‘’Bir süre çamaşır katlasın, bezelye ayıklasın. Başka bir şey yapmasın.’’
Bölük pörçük anlar kalmıştı. Başlangıçta o kadar da zararsız gelmeyen takıntılı halim ve onun fişeğiyle gelen bir dolu olay ve insanı kaldıramamıştım… Ama üç ay rüyamda karşılaştım hepsiyle. Bilinçaltım temizliyordu zihnimi. Dışarıdan bir bitki gibi görünen vücudum, içeride kendiyle hesaplaşıyordu.
‘’Bir erkek uğruna’’ diye yorumladı bu düşüşü herkes. Onunla hesabım kapanmıştı benim halbuki. Benim ızdırabım ‘’O kadın’’ın temsil ettiğini düşündüğüm ve bende olmayanlardı. Eksik hissetmeme neden olan şeyler için çabalarsam o emsalsiz mutluluğu ve imrenilen ilişkiyi yaşarım sanmıştım. Bu zorlanmaların benden başka kadınlarda da olduğunu fark ettikçe onlara daha çok yaklaşmaya başladım. Başka kadınların zihinlerini merak ettim. Benzerdi fikirler ve düşüşler…
Bir 8 Mart akşamı, gece yürüyüşünden hemen önce ortak bir arkadaşımızla pizzacıda oturuyorduk. ‘’Tanışsanız çok iyi arkadaş olurdunuz.’’ dedi bana. Bunu ilk günlerde söylese, öfkeli bir tavırla ‘’Hadi oradan!’’ diye karşılık verecekken durdum o an. Aynı insanla vakit geçirmeyi sevmiştik. Birbirimizi de sevebilirdik pek tabii.
Yürüyüş başlamadan kalktık. Gümbür gümbür sesler unutturmuştu düşüncelerimi. Hoplaya zıplaya katılmıştık kalabalığa biz de. Yürüyüş başlayacaktı artık. Mor dövizlerin, cadı şapkalarının ve tanımadığım onlarca kadının arasından bir yüze takıldı gözüm. Bu sefer mor bandana takıyordu kıvırcık saçlarına ve gülümseyerek bana bakıyordu. Etrafın heyecanından olsa gerek, diye düşünüyordum gülümseyişi, ama bir iki adım attı, yaklaştı bana. Başımızla birbirimizi selamladık.
O Fransızca ben Türkçe haykırmaya başladık.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
“O Kadın&rdquo için 1 yorum