Annemin esnaflarla arası hiç iyi olmadı. Ona göre esnaflık, müşterileri kandırmak, yalan söylemek ve kazıklamak demekti. Sattıkları malı beğenmez, söylenip dururdu.
“Sen bakma onun öyle konuştuğuna altlara hep çürükleri doldurur, gözünü aç!”
“Hepsi aynı, hepsi aynı diye bütün ufak patatesleri alta koymuş. Tüüü utanmaz! ”
“Güya bu ayakkabıyı dikti, yapıştırmış vermiş, iki günde açıldı işte. Düzenbaz!”
Mahalledeki hiçbir esnafı dürüst bulmadığı için hepsine verip veriştirirdi annem. Pazarcılar, kasap, bakkal, manav, ayakkabı tamircisi, pastane, fırın… Kimse elinden kurtulamadı. Tabii ki sokağımızdaki bakkal Osman Abi de.
Hal böyle olunca zılgıtı da her zaman bakkala gönderilen çocuklar olarak biz yiyorduk. “Bir gün uğrarsam bak ona ne yapıcam!” derdi mesela, ama çoğunlukla biz giderdik bakkala. Oysa alacağımız şeyleri annemin tembih ettiği şekilde söylerdik.
“Annem dedi ki; çatlak yumurta koymasın, ekmeği pişkin versin, gazete Cumhuriyet olacak Milliyet değil.”
Daha ne yapalım?
Misal, yumurta, en büyük bela. Yumurtalar o zaman kese kâğıdına koyulurdu biz de eve getirene kadar mutlaka birini kırmış olurduk. Annem önce bakkaldan başlardı, sonra bize gelirdi sıra. ”Tüüü, Allah seni kahretmesin Osman! Yine çatlak yumurtayı çocuğa vermiş. Bakmıyor musun kızım sen bunu alırken?” ya da “Kız bu ekmeğin arkası yanmış, görmediniz mi? Gözün çıkmasın Osman, çocuk diye yanığı eline tutuşturuyorsun.”
Böyle geçerdi günler… Memnun edemeyen esnaf, yanılıp aldıklarımız ve bütçeyi korumak için hep savunmada olan annem.
Ortanca kardeşim içimizdeki en sakin, içe dönük, şamatasız çocuktu. Herkes onu uslu, terbiyeli diye çok sever, anneme “Yıldız Hanım senin o ortanca kızın çok uslu maşallah.” derdi. Ama tabii ki uslu kardeşim de benim gibi sık sık Osman Abi’nin bize attığı “büyük kazıklar”ın bilgisiyle bakkala yollanıyordu.
Bir gün ne olduysa annem, dışarı çıktığında Osman Abi’ye de uğramış ama biraz bozuk eve dönmüştü. Kardeşime dedi ki, “Bir daha sakın Osman’a kötü sözler söyleme, o senden kaç yaş büyük, çok ayıp !”
Meğer Osman Abi, anneme kardeşimi şikâyet etmiş.
Evet hem de en uslu ve terbiyeli olan kardeşimi!
Olay şöyle olmuş:
Annem o gün alınacakları kardeşim aklında tutamaz diye kâğıda yazıp eline vermiş. Osman Abi de bunun tezgâha bile yetişmeyen kara saçlarını görünce “Ne istiyorsun?” demiş. Bizimki boyu kadar tezgâha zorla uzanıp gözlüklerinin üstünden bakarak hiç başka bir şey demeden kâğıdı uzatıp vira bismillah başlamış saydırmaya:
“Osman, Allah senin cezanı vermesin, gözün kör olmasın, sen hep bizi kazıklıyorsun, her gün kötü şeyleri veriyorsun, düzenbaz! ”
Tabii adamcağız küçücük bir çocuğun ağzından, hem de uslu sakin bir çocuğun ağzından, bu kadar büyük hakaretleri duyunca hem şaşırmış hem de bozulmuş. Fakat karşısındaki çocuk da bağırıp kızacağı bi tip değil ki; tezgâhın önünde durmuş, listedeki siparişleri almak için sakin sakin gözlüklerinin üstünden bakıp bekliyor öylece. Ne desin Osman Abi? Vereceğini verip eve yollamış ama içine de dert olmuş. O gün annemi görünce şikâyet etmiş,
-Sizin o ortanca kız var ya, sessiz olan, o hiç göründüğü gibi değil.
Görüntü: Sakar Şakir filminden bakkal (Ali Şen),
1977, Yönetmen: Natuk Baytan
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Bu tekinsiz ruh hali bana çok tanıdık geldi. Uzunca bir süre ben de annemden devraldığım bu halin etkisiyle hep şüphe duydum sanırım. Yok sen ikizler burcusun ondan oluyor diyen de oldu gerçi 😀
valla ben ikizler bilmiyorum ama benim annem bildigin kalenin burcu. her daim öz savunma 🙂