Hepimizin az çok çocukluk travmam dediği dizi ya da film sahneleri vardır. Benimki de Türkan Şoray’ın oynadığı Şahmaran filmi. Sultan yine tüm güzelliğiyle, zarafetiyle ekrandan kalbimize akmıştı, orası ayrı. Bende travmaya sebep olan ise Şahmaran’ın ölüm sahnesiydi. Özellikle parçalara ayrılıp kazanlara atıldığı kısım yüzünden uzun zaman tencere gördüğümde midem bulanıyor, lavaboya koşuyordum.
Peki ne oldu da ben seneler sonra hafızamdan bu görüntüyü çıkardım? Öyle masalsı bir cevabı yok maalesef, heyecanlanmayın. Ama beni ziyadesiyle etkiledi.
Kuaförüm Arzu Abla’daydım. Bir müşterisi geldi. Bir yandan benim kıvırcık saçlarımı hizaya sokmakla cebelleşirken bir yandan da sohbete başladılar. Adana’ya o sırada inanılmaz yağmur yağıyordu. Muhabbet buradan başladı. Ve Arzu Abla “Mersin taştan, Tarsus yılandan, Adana selden gidecek derler.” dedi. Ben ilk defa duymuştum bunu ve hemen nedenini sordum. O da anlattı. Adana’ya eskiden aslında çok yağmur yağarmış hatta Küçüksaat diye bilinen ve buranın merkezi, çarşısı gibi olan yer eskiden denizmiş. Ama beni asıl kendine çeken Tarsus’un hikâyesiydi. Anlattılar dinledim:
Derler ki yoksul bir ailenin oğlu olan Camsab ile arkadaşları ormanda gezerken bal ile dolu bir kuyu bulurlar ve genç adam balı çıkarmak için kuyuya iner. Ama arkadaşları balın tamamı çıktıktan sonra Camsab’ı kuyuda bırakır. Bir süre sonra gördüğü ışığa doğru olduğu yeri kazan Camsab, toprağın çökmesiyle birlikte kendini bir bahçede bulur. Bahçenin sahibi yılanların şahı Şahmaran’dır. Camsab’ın hikâyesini dinleyen Şahmaran, insanoğlunun nankörlüğü üzerine konuştuktan sonra Camsab’ın yıllar boyu bahçede yaşamasına izin verir. Camsab yıllar sonra, ailesini çok özlediğini söyleyip gitmek için yalvarır. Bunun üzerine Şahmaran kendisini salıvereceğini, ancak iki şartı olduğunu söyler: Camsab hiç kimseye Şahmaran’ın yerini söylemeyecek ve asla hamama girmeyecektir. Çünkü hamama girerse vücudu yılan pullarıyla kaplanacak ve sır açığa çıkacaktır.
Şahmaran ile anlaşan genç evine döner ve ailesi ile yaşamaya devam eder. Fakat bir gün ülkenin hükümdarı hastalanır ve vezir hastalığın tek çaresinin Şahmaran eti yemek olduğunu söyleyerek herkesin hamama getirilmesini emreder. Camsab’ın sırrı burada açığa çıkar, vücudu pullarla kaplanır. Sonrasında yapılan işkencelere dayanamayan Camsab, Şahmaran’ın yerini söyler. Yakalandığı sırada Camsab’ı gören Şahmaran da yıllar önce insanların nankörlüğüyle ilgili ettiği lafı bu kez genç adama söyler ve ardından da öldürülür.
Buraya kadar olanı biliyordum, asıl sonrasında anlatılan beni çok etkiledi. Rivayete göre efsanenin geçtiği yer Tarsus’muş ve Şahmaran’ın öldürüldüğünü yılanlar o günden beri bilmiyorlarmış. Bu yüzden bir gün Şahmaran’ın öldürüldüğünü öğrenen yılanların Tarsus’u istila edeceği söylenirmiş. Ve daha da önemlisi toprağın altında bir yerde Şahmaran’ın ölmeden önce bıraktığı yumurtasından çıkmış tıpkı kendisi gibi üstü kadın altı yılan olan bir Şahmaran daha var imiş…
Kuaförden çıktığımda aklımda filmin o sahnesi vardı ama artık midem bulanmıyordu, korkmuyordum da üstelik. Parçalara ayrılıp tencerelere konulan Şahmaran gözümde ölmeyen, yok edilemez, parçalarından çoğalacak pek çok Şahmaran’a dönüşmüştü. Artık kafamdaki finalde gövdesi yılan, üstü çok güzel kadın olan Şahmaranlar bana gülümseyerek “Hâlâ buradayız!” der gibi göz kırpıyordu.
Görsel kaynak Wikipedia.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
“Şahmaran&rdquo için 1 yorum