1970'ler 1980'ler 1990'lar 2000+

Büyük Çamaşır Makinesi Derlemesi – I

Editörlerin notu: Şenlik’te temizlik dili ve edebiyatı isimli bir etiket var; bunun altında görünmez ev içi emeğe dair anılar toplanıyor. Şimdi bu emeği görünür kılmak için bir de derleme işine giriyoruz. Şenlik yazarlarına “çamaşır makinesi” deyince akıllarına geleni sorduk, hep beraber yazdık: Makineleri, çamaşır yıkayan bedenleri, kirlileri, çocukluk hallerini, tertemiz çamaşırların arkasındaki koca bir dağı, kadınları, aslında olanları… Cuma günleri çamaşır makinesi günü Şenlik’te, yazılar bitene dek. Siz de yazmak isterseniz: senlikblog@gmail.com

***

Hava sıcak, çok sıcak. Güneş tam tepede. Bu yüzden kehribar rengi camlar merdivenleri sapsarı yapıyor. Merdivenlerin sonunda bir hengâme. Yazlığa ilk taşındığımız zamanlarda her kışlık evin eskisi bu eve getirildi. Merdaneli çamaşır makinesi artık yazlığın demirbaşı.

Babaannem makineyi iki yatak odasının ortasında, banyonun tam önünde çalıştırıyor. Gürültülü. Evdeki makine gibi değil. Hava o kadar sıcak ki üstünü çıkarmış. Sütyenle yıkıyor çamaşırları.

Benim bacaklarım, bedenim çok zayıf. Bisiklete binmekten kalçalarım ağrıyor. Onun iri bedeninin kenarlarından yatak odasına geçmeye çalışıyorum.

Çok sıcak, her yer sarı, babaannemin memeleri kocaman, babaannemin bedeni bembeyaz, çamaşırlar kirli, sütyeni kaç numara acaba? Benimkiler daha küçük.

Aybüke Demir

***

Üniversitenin ikinci yılı aileye verilen “Vallahi yurtla aynı hesaba geliyo hesapladım ben.” talimatıyla iki arkadaş eve çıkmayı başardık. Memleketten arabamızın küçük kasasına atılıp getirilen tek kişilik yatak, 35 ekran televizyon, iki halı, on iki yıl önce alınan koltuk takımının iki tekli koltuğuyla evimiz, yaşanılabilir bir alan oldu çıktı.

Birkaç gün sonra azalan temiz çoraplarımızla en büyük eksiğimizin farkındaydık: Çamaşır makinesi.

Evdekilere masraf etmeyeceğimizi söyledik, para istemeye çekiniyoruz. Çamaşırlar da sağ olsunlar sürekli kirleniyorlar. Birazını elde yıkıyoruz, birazını poşetleyip yurtta kalan arkadaşlarımıza yıkattırıyoruz… İki aya yakın idare ettik. Havalar soğumaya başladı, elde yıkanan çamaşırlar da kurumamaya.

Ev arkadaşımla oturduk düşündük “Bu böyle olmayacak!” Ceplerimizi, KYK’ye yatan banka hesaplarımızı, evden gönderilen harçlıkları silkeledik, soluğu bir spotçuda aldık. Çektiğimiz çilenin bedeli pazarlıkla 350 liraya son bulacakmış, en son fiyat. Anlaştık, makine eve geldi.

Evde bir bayram havası, ikimizin de yüzü gülüyor. İlk yıkanan çamaşırlar bizim gurur anımız, kuru kuruya olmaz, birer Türk kahvesi yaptık, sigaralarımızı yaktık, makinenin karşısına oturduk ve düğmeye bastık! Kahvelerimizi içerken mutlulukla dönen makineyi ve köpüklenmeye başlayan camı izledik.

-Ne güzel yıkıyo di mii?
-Valla çok güzel yıkıyo!

gripijama

***

Anadolu’nun bir şehrinde, iki katlı ahşap evden bir apartmanın ikinci katına taşındığımızda, hem eşyalara ekleme yapmak gerekti hem de annemin işlerini kolaylaştıracak makineler hayatımıza girdi.

Bize gelen çamaşır makinesi Hoover markaydı, yan yana iki haznesi vardı, birinde çamaşır yıkanıyor, kapaklı bölümde de santrifüjlü sıkma yapılıyordu. Sıkma haznesinin kapağı kapatılınca hareket başlıyor ve sıkma gerçekleşiyordu. Kapağı kapatmadan önce sıkma sırasında çamaşırlar kazanın dışına çıkıp makinenin içine kaçmasın diye de plastik ızgara gibi bir parça ile sabitleniyordu.

Makine, banyonun dışında bir yerde durur, çamaşır yıkanacağı günler banyo kapısının önüne çekilirdi. Yıkama bölümüne hortumla su doldurulur, gider hortumu da banyonun içine salınırdı. Bakır kazanlı, kurnalı banyomuzun yerleri de çamaşırdan çıkan köpüklü sularla yıkanmış olurdu. Zamanla santrifüjün etkisiyle lastik fırlatmaya başlamıştı. Onu takmayı da öğrenmiştik, makineyi eğip, alttan lastiği yerine yerleştirirdik.

Bu çamaşır makinesi macerasının benim açımdan en tuhaf tarafı, babamın makineyle ilişkisiydi. Ev işleriyle uzaktan yakından ilgilenmeyen babam, çamaşır günü, ki genellikle pazar günleri olurdu, üzerinde çizgili pijaması, sandalyesini makinenin yanına koyar, oturup seyrederdi. Hatta otururken makinenin içini tam göremediği için arada ayağa kalkıp gözlüğünü takar, tepeden izler, ya da yanlış bir şey yapıp makineyi bozmasın diye annemi kontrol ederdi…

Liça

***

Titiz kadındı anneannem. Çamaşır yıkadığı günlerde kendince ritüelleri vardı. Çamaşır makinesine pek güvenmediğinden olsa gerek, beyazları yıkamadan önce çamaşır suyuna basardı. Ona göre otomatik makinenin hiçbir programı sakız gibi yapamazdı çamaşırları. Bu yüzden hem temizlik yaptığı hem de çamaşır yıkadığı günlerde helak ederdi kendini.

Geçenlerde annem ve teyzemle İstanbul’un tarihi mahallelerinden birinde gezinirken, teyzem bir evin balkonunda asılı olan çamaşırları işaret ederek, “Şunlara baksanıza. Annem görse bayılırdı.” dedi. Gösterdiği çamaşırlar kar beyazdı.

Seda Yilmaz

***

Çamaşır makinemiz Arçelik merdaneli, çok sağlam değil arada bozuluyor. O gün annem çarşafları toplamış, yorgan yüzlerini sökmüş banyoya yığmış, başlamış yıkamaya. Bir sağa bir sola çeviriyor Arçelik, ama netameli bir durum var, annemin yüzü ekşiyor, beş dakikaya kalmadan trak! Durdu makine. Annem dellendi, eliyle alnını tutmuş, komşunun kapısını çalıyor:

-Napçam şimdi Serin Hanım? Kaldı bütün çamaşırlar ortalıkta.

Birşeyler konuşuyorlar o ara. Duymuyorum. Sonra daireler arası çamaşır makinesi operasyonu başlıyor. Komşunun Hoover‘ini ittire ittire bizim eve banyoya getiriyor ikisi. Annem Serin Hanım Teyzeye arka arkaya teşekkürler ederken “Bu seferlik böyle olsun da aybaşında bir tamirci çağırırız.” diyor.

Hoover’in iki bölümü var; bir yerde yıkıyor, bir yerde sıkıyor, merdanesi yok, merakla bakıyorum ama çamaşırın sağa sola döndüğünü görmüyorum.

Senem Esen


Yazının gifi: Fatma Girik, Bir Hizmetçinin Hatıra Defteri filminden bir sahne, çamaşır makinesi gösteren az sayıdaki Yeşilçam filmlerinden biri. Yönetmen: Nejat Saydam, 1963.

Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Büyük Çamaşır Makinesi Derlemesi – I&rdquo için 1 yorum

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: