1980'ler

Camdaki Kadınlar

Seksenli yılların sonuydu. Yılbaşı geceleri hep çok önemliydi bizim aile için. Pastanemiz o sırada Beyoğlu’ndaydı, bu ülkede kalmaya kararlı Rumlar 1964 ve 74’ü atlatmış ama bu kez de Tarlabaşı’ndaki yıkıma maruz kalmıştı. Yine de Rum müşterimiz çoktu o zamanlar. Önce Noel, sonra yılbaşı derken babamla amcamı göremez olurduk. Manduletler yapılacak, Paskalya çörekleri yılbaşı pidesi şeklini alacak, üzerlerine gireceğimiz yılın rakamları yazılacak, siparişler alınacak… Pastanedeki bu yoğun çalışma, eve tatlı bir telaş olarak yansırdı. O telaşın son bulacağı gün, annemle yengemin beraber kotardığı sofrayı hazırlardık. Saat tam on ikide patlatılacak şampanya biz kuzenler için büyük olaydı, bir de tombala tabii… Her şeyin sihirli, büyülü gibi geldiği o zamanlardı işte.

Erkeklerin pastanedeki işlerini bitirip gelmesi akşam saat dokuzu, hindili iç pilavlı bol mezeli sofradan kalkmaları on biri, içebildikleri tek dubleyle oturdukları yerde uyuyakalmaları on bir buçuğu buluyordu. Saat on ikide çığlıklarımızla babalarımızı uyandırıyor, sarılıp öpüşüyor, şampanyamızı patlatıp içiyor, sonra onları yataklarına yolcu ediyorduk. Ardından, içimizdeki tek erkek olan kuzenimin de bize ayak uydurmasıyla kadın kadına sabaha kadar eğleniyorduk. Önce televizyonda dansöz, sonra Zeki Müren (ki yengem “Paşam” diye severdi kendisini), bol bol tombala, en sonunda da kasa hesabı. Bu hesaplar, gecenin batık oyuncusunun aşkta kazandığına dair hayaller kurmasıyla sonuçlanırdı.

Muhtemelen 1990’a girdiğimiz yıldı, hava yeni aydınlanıyor, sofrayı topluyoruz hep beraber. Dışarıdan korkunç bir araba çarpma sesi geldi. Camlara koştuk. Akatlar Zeytinoğlu Caddesi’nde eski bir apartmanda, en üst kattayız. Bir baktık, beyaz bir Vosvos, park halinde duran bir arabaya yandan çarpıp kapısını göçertmiş. Vosvos az ileride durdu, içinden kel bir adam çıktı, sakince yürüyüp düşen tamponunu alıp gerisin geri arabaya koydu ve motoru çalıştırdı. Sonra camdan kafasını çıkarıp etrafı kolaçan etti, bakan var mı diye. Biz çocuklar tanık olduğumuz bu suçun heyecanıyla çığlık atıp kaçıştık. Yengem kaçmadı. “Çabuk kâğıt alıp yazın.” diye emrederek “34, ikinci harf N üçüncü harf B ya da D, sonu ya şu ya da bu…” diyerek plakayı bize yazdırdı.

Yengemden korktuğumuz kadar kimseden korkmazdık. Her şeyi görür, her şeyi bilirdi. Hala çocuklarıyla filan da buluştuk mu, yedi sekiz çocuğun gürültüsü sadece tek bir şekilde kesilirdi: Yengemin salondan “Eeeeyt, geliyorum şimdi oraya!” diye bağırmasıyla… Kartal gibi gözleriyle ve ailede gizlice flört eden herkesi bir biçimde görüp basmasıyla meşhurdu yengem. Gençlerden biri sigaraya mı başladı, yengem bilirdi. Ben önceki gece yatağa mı kaçırmışım, yengem sezerdi. İşte yine o kartal gözleri iş başındaydı. O ne derse doğruydu, sorgulamak haddimize miydi?

O yılbaşı gecesi de iş başa düştü. İçimizden birinin görevi, plakanın yazılı olduğu o kâğıdı, kapısı göçmüş, camı patlamış arabanın ön paneline koymaktı. Bu işe kimin gönüllü olduğunu hatırlamıyorum, biz kuzenlerime göre daha çekingendik, onlardan biri yaptı herhalde.

Sabahın köründe, kanımızdaki adrenalin yüzünden hiçbirimiz uyuyamadık, sanırsın cinayet şahidiyiz.

Erkekler kalktı, tekrar pastaneye gitti. Onlara hiçbir şey söylemedik çünkü amcam, yengemin böyle şeylere dahil olmasına çok kızar ve onu kıskanırmış. Bunu bize söyleyen yengemdi. Kızgın ve kıskanç bir amca, amcamın kafamdaki imajına hiç uymuyordu ama yengem kocasını bizden iyi tanıyor olsa gerek.

Kahvaltı faslı filan derken o gün, birimizin camda sürekli gözcülük yapmasıyla ilerledi. Arabanın sahibinin gelip o kâğıdı bulduğunu görmek istiyorduk. Ve öğlene doğru bingo! Bir adam geldi, arabasının kapısını ve camını gördü. Şu ünlü emojideki gibi yüzünü avuçlarının arasına aldı, sonra her yeri kolaçan etti, zarara baktı. Biz camdaki kadınlar, nefesimizi tutmuş bekliyorduk.

O an yengem dayanamadı. Gizlilik konusunda ısrar etmesine rağmen, gizlice yaptığımız her şeyi faş eden yine o oldu. En üst kat penceresinden “Beyfendi, beyfendiii, yukarı bakııın, arabanın içine kâğıt koyduk, beyaz Vosvos çarptı, plakası 34…” diye her şeyi anlatmaya başladı. Biz kahkahalara boğulduk. Kuzenim “E anne oldu mu şimdi?” dedi. Yengemin cevabı hazırdı: “Ben bağırmasam görmeyecekti adamcağız.”

Ocak ayında bir gün yine amcamlara misafirliğe gittik. Sokak kapısının doğrudan salona açıldığı bir evdi bu. Bir baktık yemek masasının üzerinde kocaman bir buket çiçek. Yengem başladı anlatmaya, meğer plaka doğruymuş, eksik olan harf ve rakamları tespit edip bulmuşlar beyaz Vosvos’u. Arabası pert olan adam da teşekkür için yengemi ziyaret edip böyle bir jest yapmış.

Biz heyecanla “Eee” dedik, “Amcam?”

“Ah” dedi yengem, “Sormayın onu, tabii her şeyi anlatmak zorunda kaldım, çok kızdı ama olan olmuş artık, uzatmadı o kadar.”


Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Camdaki Kadınlar&rdquo için 1 yorum

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: