1990'lar

Kara Kedi Masalı

Bedia Teyze. Anneannemin yakın arkadaşıymış. Anneannem öleli çok yıllar oldu, Bedia Teyze hayatta. Onun yüzünde, hiç tanımadığım anneannemden izler aradığımı hatırlıyorum küçükken, bir şeyler de bulurdum galiba, tam ne olduğunu bilmeden. Pek konuşkan olmayan, sevimli, güler yüzlü bir kadın, Çatalca’nın bir köyünde yaşıyor.

Bir avludaydık o gün, ortada yemekler, çaylar… Kadınların kimi yerde şilte üstünde, kimi sandalyede oturuyor, her kafadan bir ses çıkıyor.

Ben o zamanlar halk bilimine merak salmıştım. Yolun başındayım, amatör bir “toplayıcı”yım. Pertev Naili Boratav, İlhan Başgöz’ün kitaplarını çoktan okumuş, makalelerine geçmişim. Okudukça, okuyasım geliyor, okudukça etrafıma bambaşka gözle bakıyorum. Kadınlara soruyorum, ne biliyorlar, ezberlerinde neler duruyor? Çıkıyor, anlatıyorlar, ama çok değil, yazıyorum defterlere bulduklarımı. Duyduklarımın bazılarını daha önceden biliyorum. Sözler, deyişler yeni bazen, tekerlemeler komik komik, bilmecelerin bazıları saçma geliyor, ama güzel onlar da. Bazen de küfürler çıkıyor, kadınlara has küfürler, anlatanın gülmekten tam söyleyemediği, kahkahaların arasında zar zor duyduğum, hep geç anladığım küfürler. Masallar arıyorum, onlar çok az, nadiren çıkıyor.

Avluda, gözüme Bedia Teyze’ye ilişti o gün. Bana o an çok keskin gelen bakışlarımla ve dikkatle baktım ona. Bedia Teyze, o zamanlar yetmişlerinin sonunda olsa gerek. Laf attım uzaktan, pat diye:

-Bedia Teyze sen masal biliyor musun?

İrkildi. Önce kendisine sorduğumdan bile emin olamadı.

-Kim, ben mi?
-Evet, evet, masal bilirsin sen?

Bir gülümseme kapladı yüzünü, çok iyi hatırlıyorum.

-Ne masalı kızım, bilmem ben masal.

Beş çocuk doğurmuş Bedia Teyze, dört kız bir oğlan.

-Sana anlatılan, senin çocuklarına anlattığın?
-Hatırlamıyorum.

Ve sonra aramızda bir mücadele başladı: Bilmem kızım masal hatırlamıyorum ben… Olur mu, hatırlarsın mutlaka… Unuttum, unuttum… Bak bir düşün mutlaka var… Yok yok…Bak eskiden bir zaman, kış günü, lüks lambasında oturuyorsunuz, televizyon yok, ne yapıyorsunuz… Ne yapıyoruz?… Masal anlatıyorsunuz birbirinize mutlaka… Haydeee

Bir ara anneme sesleniyordu, kaşla göz arası: Bu kızı benim başımdan alın!

Gülmeler, gülüşmeler. Yemenisinin kenarıyla ağzını kapıyordu gülerken, bunu da hatırlıyorum. Yüzü ışıl ışıl. Tutamıyorum ama kendimi.

-O zaman tekerleme vardır sende.
-Bilmem tekerleme de.
-Bilirsin, mümkün değil.
-Kızım, bilmem, aaaa…

Avludakilerin ilgisini çekti ısrarım, konuşmalarımız. Sağdan, soldan laf atanlar oldu. Dediler ki:

-Bedia Teyze vardır sende bilmece, söylesene kıza.

Bedia Teyze gülüyordu ama hissediyordum sıkılıyordu da; bir anda herkesin odağı haline geldi. Kalktı oturduğu şiltenin üstünden. Aaa! Gidiyor…

-Nereye?

Su mu alayım dedi, ilaç mı içeceğini söyledi tam hatırlamıyorum ama gitti, dönmedi bir zaman. Unutulduğunu varsayarak geri döndüğünde, kapıda çaktırmadan bana baktığını gördüm. Güldük birbirimize, gitti ta en uzak köşesine oturdu avlunun. Pes ettim!

Birkaç saat sonra kalktık, ayrılıyoruz. Tam kapıda elini öpüyordum, dedim ki:

-Eh alacağın olsun, anlatmadın bana masal.

“Bak şimdi…” dedi, sarıldı bana. “Kızım, bilsem anlatmam mı? Bilmiyorum.” Ayaküstü gene bir mücadeleye giriştik: Bilirsin… Bilmem… Vardır… Yok! Herkes yine döndü, bize baktı. Bir kapı dolusu insan birbirine veda ediyor, bir benim sesim duyuluyor herhalde,

-Mutlaka biliyorsun masal, bak geri döneceğim.

Artık arabanın kapısı açık, tam biniyorum, bindim, kapıyı çektim, döndüm baktım. Herkese bakıyordum, el mi sallayacaktım, neydim. Kapıda duruyordu Bedia Teyze, yüzü değişti bir an, gördüm o değişimi. Gülüşü başka bir hal aldı. Elini beline koydu, dik durdu, doğrudan bana baktı, kendinden emin, aramızda açılan mesafeye sığınarak ve gittiğime emin olmanın verdiği rahatlıkla şunu dedi:

-Tamam bir daha gel de, sana kara kedi masalını anlatayım!

Bir kahkaha koptu sokağın ortasında. Bilmemki kaç kadın var orada o an. Herkes “Bedia Teyze aşkolsun…” diyor, “Biliyormuşsun.”

“Hadi hadi sağlıcakla.” dedi, geriye döndü, evine girdi.

Ben Bedia Teyze’yi sonra defalarca gördüm. Her gördüğümde “Hani kara kedi masalı?” dedim, hep kaçtı benden, anlatmadı bir türlü.

Şimdi biliyorum, bir kısa vaktimi ayırıp arasam, bulurum kara kedi masalı ben aslında. Ama onun anlatacağı masal, bir yerlere yazılmış olanlardan farklı olacaktı mutlaka. Kendine has bir ayrıntı katacaktı anlatırken, masalı ona anlatanın (belki bir kadının) zamanında o masala eklediği bir ayrıntıyı koruyacaktı hiç fark etmeden. Yazılan yazılı kalıyor, sözle aktarılan türlü hallere giriyor, sürekli değişiyor, en başta olandan uzaklaşıyor bazen. Bunları yazarken şimdi 90’larını süren Bedia Teyze’yi arayıp, son bir defa şansımı denemeyi düşündüm. Vazgeçtim. Bir türlü anlatılmayanı merak edip durmanın da bir güzelliği var gibi geliyor.

Bu senenin sonunda 201. yazı olarak yayınlanıyor bu yazdıklarım Şenlik’te. Bu senenin sonunda ve Şenlik’in de birinci senesini doldurmasına az zaman kala, istedik ki bir de “anlatılmayanın anısı” olsun, anlatılanların yanında.

Görüntüdeki kara kediyi de Özlem Akın yazıyı okuduktan sonra vermişti bize.


Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Kara Kedi Masalı&rdquo için 1 yorum

  1. Hülya

    Yazıya bayildim nadil akıcı, nasıl içten samimi, ,ama Bedia teyze ye biraz icerledim,masalı da merak ettim ,nasil anlatacak ti acaba

Bir Cevap Yazın

Şenlik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et