Vurur Yüze İfadesi
Damla Aydemir
8 Mart 2016. Taksim Meydanındayım. Birazdan kızlarla buluşacağız. Elimde dövizim yok, hazırlamaya vakit kalmadı, huzursuzum. Fransız Kültür Merkezi’nin önüne ilerliyorum. Daha erken, pek kalabalık yok.
Cadı şapkalı ufak bir kalabalık elinde dövizlerle geçiyor önümden.
-İsteyen alsıııııın!’
Hemen koşuyorum sesin geldiği yere, son birkaçından birini kapıyorum. Alelacele merakla açıyorum. Mor kartonun üzerindeki beyaz yazılara bakıyorum. Hemen geçiyor enerjisi bana, sırıtıyorum. Kızlar geldi. Her yer kadın, her yer neşe.
Meydan’dan Tünel’e, suratımda bir gülümseme, elimde ‘’Vurur yüze ifadesi, hayat sokakta bitanesi.’’ dövizim. Gururla, sevinçle yürüyorum.
Köşe Kapmaca
Biray Anıl Birer

Yakın zamandaki eylemlerden biriydi, sanırım İstanbul Sözleşmesinin iptal edilmesiyle ilgili olan. Sezen’le gidelim dedik, ama Sezen biraz kararsız, son ana kadar belli olmadı yetişip yetişemeyeceği. Bekledim ben de. Aslında gelmeyecekmiş ama aklı eylemde kalmış, sonunda geldi. Meğer tereddüdünün sebebi daha önce Berkin Elvan yürüyüşünde gözaltına alınması ve bu konuda açılan davanın hâlâ devam ediyor olmasıymış. “Kalabalığın çok içine girmeyelim, polis müdahale ederse yakalanmak istemiyorum.” diyor. MEB’de öğretmen, işini kaybedebilir, haklı.
Alana gidiyoruz. Ben heyecanlıyım. Kalabalığın tam ortasına dalmak, bağıra bağıra slogan atmak istiyorum. Biraz ilerlediğim anda Sezen arkamdan çekiyor, “Gel gel, azıcık kenarda duralım.” diyor. Köşe kapmaca oyunumuz başlıyor; ben ilerliyorum, Sezen çekiyor. Bağıran kadınların arasına katılacak gibi olduğumda hop, kendimi kenarda, kaldırımda buluyorum. Bazen eylemle alakası olmayan iki kadın gibi tırım tırım etraftan dolanıyoruz, bazen çekingen kediler gibi adım adım yaklaşıyoruz kalabalığın kalbine. Bazen “Azcık daha ilerleyelim, bir şey yok.” diye onu yanıma çekiyorum, bazen de onunla birlikte geri çekiliyorum. Polis kenarda bekliyor, kendilerini hatırlattıkları anda Sezen’le birlikte hafifçe uzaklaşıp sonra geri geliyoruz.
Bu şekilde bir ileri, iki geri ama sloganları avaz avaz söyleyerek devam ediyoruz. Kalabalık yürümeye koyuluyor, biz de güvenli alanlarda kalarak onları takip ediyoruz. En sonunda, coşkulu kalabalık başka bir caddede duruyor. Sloganlara devam. Kenarda taşlardan oluşan bir yükseklik görüyoruz, üstüne çıkıyoruz. Hem güvendeyiz, hem de hafifçe yukardan izlediğimiz diğer eylemcilere yeterince yakınız. Bir süre sonra alanı terk ediyoruz, içimizde kalabalığın uzaktan da olsa bir parçası olmanın verdiği huzurla. Zira biliyoruz, İstanbul Sözleşmesi yaşatır…

Başka Yürüyüş
Dirensi
Yüzlerce kadın Karşıyaka çarşısının girişinde ellerimizde pankartlar, dilimizde sloganlar, sesimizi duyurmak için her yıl olduğu gibi o yıl da bir araya gelmiştik. Kalbimde hissettiğim o güçlü, delip geçen, engel tanımayan heyecanı diğer kadınların yüzlerinde de görüyorum. Kalabalık, sloganlarını atarak iskeleye doğru hareketleniyor. Alsancak’ta bir araya gelen kadınlarla buluşmak için çarşı yürüyüşümüzü tamamlayıp Karşıyaka’dan Alsancak’a geçeceğiz.
Bizleri izleyenler arasından en sevdiğim sloganı atarak geçiyoruz.
“Tabuları yıkarım bulaşıklara karışmam”
Çarşıyı ortalamıştık. Bir anda izleyenler arasında ağır ağır yürüyen, üzerinde yelek, altında eşofman, elinde anahtar 75 yaşlarında bir teyzeyi fark ettim. Anahtarını yeleğinin cebine koyup eline alkış tutuşturan teyze yanıma yaklaşıp gülümseyerek, “Aferin kızım, aferin ne güzel yapıyorsunuz böyle.” dedi. Ben de “Gel teyze.” deyip koluna girdim. “Gel…” dedim ama içimden geçirdim: “Eyvah, şimdi Alsancak’ta polis vardır, bir şey olursa?” Hem belki sadece iskeleye kadar yürüyecektir? Teyze bana döndü o an:
-Ben ameliyat oldum da kızım, doktor bana “Her gün yarım saat yürü.” dedi. Balkondan baktım. Sizi görünce, “E bugün yürüyüşüm bir işe yarasın bari.” dedim. Amcana “Ben şöyle bir yürüyüp geleceğim.” diyerek çıktım evden.
Güldük karşılıklı. Hoşuma gitmişti.
-Ama biz Alsancak’a geçeceğiz teyze. Sen iskeleye kadar gel, ben sana eşlik ederim.
-Hımm, e ben de geleyim Alsancak’a. Hem vapura binmiş olurum, epeydir binmedim, ama yanıma da hiç bir şey almadım.
Ben ve sohbetimize eşlik eden diğer kadınlar teyzenin etrafına kalkan olduk. Gülüyoruz ama olabileceklerden de korkuyoruz. İskeleden teyzeye bilet aldık. Aklıma geldi:
-E amca merak eder seni?
-Etsin, biraz merak etsin boşver.
Biz teyzeyi, teyze ise sloganları takip etti. Alsancak’a vardık. Vapurdan indik. Görkemli bir kalabalık bizi bekliyor, her yer de polis kaynıyor.
Teyze de biz de kalabalığı ve polisleri görünce iyice kaygılandık. Kadınlardan biri dedi ki:
-Bu polisin ne yapacağı belli olmaz. Biber gazı da sıkabilirler. İstersen biz yine vapurla Karşıyaka’ya götürelim seni.
Teyze şöyle bi etrafa bakındı.
-Olur kızım, hem amcan da iyice meraklanmıştır.
Ben teyzeye tekrar eşlik ettim ve henüz ardımızda bırakmadığımız Alsancak iskelesinde kadınlardan ayrıldık.
Diiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii
Emek
İki kadın arkadaş iş çıkışı oyalanmadan Tünel’e doğru yola koyuluyoruz. Sanki daha önce bir sürü eyleme, gece yürüyüşüne katılmamışım gibi bir heyecan var yine bende. Alana varır varmaz kadınlara dahil olup dağıtılan lolipoplardan kapıyoruz birer tane. Benimkinde “İsyandayız” yazıyor. Kalabalık güzel, kadınlar birbirine bakıp gülümsüyor sürekli.
Minik adımlarla İstiklal’e doğru yürüyor, eğleniyoruz da. Bu kalabalıkların en favori şarkısı Ajda’dan “Sana ne” mutlaka defalarca söyleniyor. Ben de kendimi kaptırıp kendi etrafımda dans ede ede eşlik ediyorum. Bir de eylemde ara ara “Erkek şiddetine karşı ses çıkar.” diyor biri megafona. İşte o zaman tam şenlik! Bütün kadınlar aynı anda bağırmaya başlıyoruz. Çığlık atan, alkış tutan, düdükleri son nefesine kadar çalan onlarca kadın bütün dünyaya haykırıyoruz adeta.
Böyle böyle meydana varana dek deli divane yürüyoruz. Yürüyüş bitince arkadaşımla vedalaşıp, gülüşe gülüşe evlere doğru dağılıyoruz. Eve gelip yorgunluktan pestilim çıkmış bir halde yastığa kafamı koyuyorum kiii başlıyor: Diiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii
Video: Emek.

Nesi Kötü?
Anonim
İki sene öncenin 25 kasım yürüyüşü… 8 Mart da olabilir! Soğuk bir gündü ona eminim. İki ablam ilk defa bir gösteriye geliyorlar, erkenden gittik Taksim’e. Meydan kalabalıklaşmasın da “gösteri acemisi” ablamlar hepten şaşırmasın istiyorum. Kalabalıklaştıkça, sağa sola kıpırdar, kendimize yer buluruz, çok sıkışmayalım da korkmasın ablamlar! Peşimden geliyorlar ne tarafa gitsem, kendimi yürüyüş kariyerinin çok ileri bir aşamasında bir profesyonel gibi hissediyorum, içimde bir sevinç: Çok iyi oldu gelmeleri, görsünler tüm bu tantanayı, sevinci, birliği, eğlenceyi.
Fakat giremiyoruz, meydan kapalı, Tünel’e kadar her sokak kapalı. Polislerden birine diyorum ki:
-Neden kapadınız, ne olur bıraksanız da yürüsek?
-Emir böyle?
-Kim veriyor emri, onunla konuşalım o halde?
Arkamdan biri çekiştiriyor beni. İyi tamam terslik olmasın şimdi, büyük ablam gerilmesin, eli sırtımda kaldı. Gidiyoruz.
Başka bir sokağın başındayız, orası da kapalı. “Ya…” diyorum başka bir polise, “Kaç polis var burada şu anda?” Yüzüme bakıyor, ses çıkarmıyor. Bir sokak daha, bir deneme daha. Peki ya şurası, her yer kapalı! E giremeyeceğiz demek. Geliyor kadınlar, her yönden geliyorlar meydana doğru, ara sokaklara doluşuyorlar, herkes birbirine bakıyor. Bir sokağın kenarına çekiliyoruz, telefon trafiği, hımm her yer böyle demek. Gözümüz takılıyor bir kadın polise, orada duruyor. Küçük ablam olduğumuz yerden sesleniyor kadın polise:
-Ya açar mısınız şurayı, geçelim. Gösteri yapacağız, BUNUN NESİ KÖTÜ?
Dokuz kelimelik bir cümlenin başı ve sonundaki hissi, kelimelerin ağzından dökülüş şekli o kadar farklı ki. Cümlenin başında rica eder gibi konuşan küçük ablam, sonunda bir öfke topuna dönüşüyor. NESİ KÖTÜ?
Gülüyoruz, “Abla bak bir daha gelmeyiz gösteriye falan, olay çıkarma..” diyorum. Beni de tersliyor, yine gülüyoruz. Polis bize bakıyor, duvar gibi yüzü. Kalabalık çoğaldıkça açılıyor bariyerler, bir iki sokak en azından.
Aksanat’ın olduğu yerdeyiz, iki ablama bakıyorum, oldukları yerde zıplayıp slogan atıyorlar, uzunca da bir sloganı çok kısa sürede benimsiyorlar: Gelsin baba, gelsin koca, gelsin devlet, gelsin cop, inadına isyan, inadına isyan, inadına özgürlük. Öyle bulunması pek kolay olmayan bir duygu içimde: Bu biçimde, binlerce kadının yan yana olması… Tarifi öyle zor ki! Çok güzel.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
“#Meydanlardayız&rdquo için 1 yorum