1990'lar

İş Çıkışı

 

İşten çıktım, eve gitmeden önce alışveriş yapmak için markete girdim. Yüküm fazla olunca, taksi tutayım da dolmuşta başkalarını sıkıştırmayayım diye gelen taksilerden birine el ettim. Bir taksi durdu. Gideceğim yeri söyledim. Mesafe uzun olmadığında, durumdan hoşlanmayan şoförler bunu yüzleriyle belli eder ama bu adam somurtmadı. Genç, eli yüzü düzgün biriydi. Kibarca “Tamam.” diyip sürmeye başladı.

Akşam trafiğiydi, yol kalabalıktı. Dur, kalk derken günlük dertlerden dem vurup fazla sıkmadan muhabbet etmeye çalışıyordu. “Bunaldım bu trafikten, taksi işinden.” dedi bir ara. Ben de o zaman ilk kez “İstanbul trafiği zor tabii ama işten çıkıp eve koşturup dinlenmeden yemek yapmak, çocuklarla uğraşmak da zor.” diye karşılık verdim. Konu değişti. Adam hayatını anlatmaya başladı ufaktan. “Olmadı, beceremedik, eşimden ayrıldım ben. Çocuğumuz yoktu ama yine de zor oldu.” dedi. Biraz lafladık. “Yalnız yaşamak da zor.” diye devam edince fazla üstelemedim, oradan konu saçma yerlere gider diye sustum.

Bizim kavşak görünmüştü ki, “Siz anlayışlı birine benziyorsunuz, bir ricam var, vaktiniz varsa beni biraz dinler misiniz? “ dedi. 

Eve yaklaşmıştık. Gidince alelacele mutfağa girip koşturarak yemek yapmam gerekiyordu, aslında hiç de canım istemiyordu. Adam da kibar biri gibi konuşuyordu ama erkekti işte, nesine güvenecektim? 

“Kardeşim söylediğim gibi, evliyim, çalışıyorum, iki saattir yoldayım, gidip yemek yapmam lazım. Üstelik de yorgunum, hiç zamanım yok.” 

“Ben sizi uzun tutmayacağım, yarım saat sonra evinize bırakacağım. Taksimetreyi de kapattım. “ 

Haydaa…

Adamdan korktum desem yalan olur, yarım saat geciksem de bir şey olmaz ama… İşte aması var. Kesin ve sert konuşsam inerim fakat öyle yapmak istemedim. Ne bileyim neden? Belki ben de tıpkı şoför gibi hiç tanımadığım bir yabancıyla yarım saat sohbet etmenin bana iyi geleceğini düşündüm, belki koşturarak yemek yapmak yerine küçük bir mola vermek istedim, belki adama acıdım, bana bundan zarar gelmez diyip kabul ettim, bilmiyorum ki. 

“İyi madem, ama yarım saat sonra evde olmam şart.” dedim. Hop bastı gaza.

 “Nereye? Şurada sağda durup anlatsanız daha iyi değil mi?”  

“Yok, yok benim bildiğim güzel bir yer var, ama korkmayın benden size zarar gelmez.“

Zınk diye sustum. “Demek bildiği yer var. Al sana aptal! Bak seni bildiği yere götürüyor, ne halt edeceksin şimdi? Şurada ineyim desem, bana bir şey yapar mı? Sen kabul ettin, durduk yerde sert davranırsan belki ters teper. Hem ayıp değil mi? Zaten kibar biri, zarar vermez.” diye diye, bin bir korku ve kendini teskin etme arasında koltukta küçüldüm kaldım. Ben koltukta küçüldükçe şoför anlattı da anlattı ama benim onu dinlediğim yoktu. Pişmanlıklar içinde canımla uğraşıyordum.

Neyse az sonra şoför bildiği yere geldi, park edip dışarı çıktı. Tepelik bir yerdi. Issızdı, aşağıda şehrin ışıkları görünüyordu. Hem korkudan hem karanlıktan fazla bir şey seçemedim. Bana “Gelin, buradan manzara çok güzel!” dedi.

 

“Yok ben böyle iyiyim…” diye karnımdan zorla çıkan bir sesle cevap verdim.

Üstelemedi, sigarasını içti manzaraya karşı. Sakin görünüyordu. Biraz oyalanıp tekrar bindi. Halimden, yüzümden, gerginliğimi anladı herhalde. Bir kaç şey daha söyleyip sustu, arabayı çalıştırdı, radyoyu açtı…

Bir süre sonra bizim kavşak göründü. İki dakikaya evin bir alt sokağına varmıştık. Oturduğum sokağı, evimi görmesin diye “Tamam burası.” diyip orada indim. Torbalarla oyalandım biraz, taksi hareket edip gözden kaybolana kadar bekledim. Hem yorgun, hem gergin, hem pişman evin yolunu tuttum.  


Görsel, Pixabay.

Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

 

İş Çıkışı&rdquo için 6 yorum

  1. Okurken diyorum ki: Delirdin mi ne yapıyorsun? … Ama bir yanım sakin: Bir yabancıyla yarım saatliğine konuşmayı neden istemeyelim? İkimizin de rahat hissettiği bir durum ve ortamda, tercihen benim de söz hakkım olsun mesela bu ortam için.

    Bu neeee, korku filmi gibi! Karmakarışık oluyor insan.

  2. Başıma bir şey gelir mi kategorisi çok geniş, çok geniş bir skala… İstemediğim bir şey yaşar mıyım, zarar görür müyüm, tecavüze uğrar mıyım, öldürülür müyüm… Dönemlere göre sofistikasyonu bile var, 80’lerde içkime bir şey atılır mı… O derdini anlatma peşinde, birtakım kararlar veriyor, sen verdiğin karar neticesinde kendini bir anda can güvenliğinden şüpheye düşmüş buluyorsun… Aradaki magnitüd farkına bak!

  3. Okurken yazar için endişelendim ama bir yandan da “bi durup yarım saat konuşsalar bana bile iyi gelecek” diye düşünmeden edemedim. Hatta yazar bir noktaya kadar korkmadığını itiraf edince hepten sevindim. Bazen korkmuyoruz, sadece korkmamız gerektiğini hatırlayıp bizden beklenene uygun davranıyoruz sanki. Varsın yazar sonunda pişman olmuş olsun kararından; benim için bir kapı araladı bir kere.

  4. Senem Esen

    Bayağı riskli bir iş, hiç tanımadığın birine güvenmek ve onu dinlemek için bilmediğin yere gitmek, hem de kimsenin haberi olmadan. Ne çok şey olabilir ve ne çok şey oldu. Ama işte insan karşısındakine güvenip “Ne olabilir ki şuncacık konuşmadan?” diyemez mi? Dememeli mi? Hep kaygı ve korku mu yönetmeli ilişkileri? Belki aradığımız şey, meydan okumayan normal bir iletişim hali, sadece bu.

    • Çok gerildim okurken bile. Yol boyunca şoför ile sohbet etmek, sıkışık İstanbul trafiğinde normalimiz oldu artık da “yarım saat sohbet edelim mi?” Taksiden atlamama sebep olur kesin.. İnsani ihtiyaçları kenara bırakalı epey olmuş galiba…

      • Senem Esen

        Belki o yıllardaki korku iklimi bu kadar yoğun değildi, şimdiki zamanda olmayacak gibi geliyor bana da.

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: