1980'ler

Balkon, Çay, Kurşun…

Alt kat komşumuz Hatice Hanım Teyze balkonda çay içmeye hazırlanıyormuş. Çaydanlığı getirmiş, şekerliği, bardağı taşımış tek tek balkona. Tam oturmuş çay içecek, bir kurşun kulağının dibinden geçerek balkonun duvarına saplanmış. Neye uğradığını şaşırmış, hemen içeri girmiş. Apartmanımızın çok yakınındaki lisenin öğrencileri ile askerlerin arasındaki çatışmadan onun da payına bu kurşun düşmüş.

Ben Hatice Hanım Teyzeyi çok severim. Hatice Hanım Teyze 74 yaşındadır, ben yedi. Son üç yılımı onunla akşam beş çayı içerek geçirdim, beni hemen her gün davet eder. Her yerinde sardunya saksıları olan ve duvarına kurşun saplanan bu balkonda, dipte duran sedire oturtur beni. Hatice Hanım Teyze önüme çay bardağını koyarken “İşte kızımın paşa çayı.” der hep. Sonra kendi de sandalyeye oturur. Pek konuşmayız, çaylarımızı sessiz sessiz içeriz, arada birbirimize bakar gülümser, bazen de kâğıttan gemi, uçak, tuzluk yaparız. Ağır ağır hareket eder, ayaklarını sürüyerek yürür Hatice Hanım Teyze; mavi, üzerinde minik çiçekleri olan elbisesi vardır, hep onu giyer.

Hatice Hanım Teyze elinde boş kovanla bizim evde aldı soluğu. Ben vitrindeki fincanlarla oynuyordum o an. Halinden kötü bir şeylerin olduğunu anlamıştım. Anneme “Bakın Selvi Hanım Allahaşkına başıma ne geldi, reva mı bu, reva mı?” diyor. Reva ne demek bilmiyorum. Vızzz diye sesini duymuş kurşunun. “Ya yavrucak yanımda olsaydı?” dedi, beni kast ettiğini hemen anladım.

Annem de şaşkın, kovanı eline aldı “Balkonda da oturamayacağız demek.” dedi. Hatice Hanım Teyzeyi hemen misafir odasına buyur etti, onu büyük bir koltuğa oturttu. Bu oda her zaman kullanılmaz, annem Hatice Hanım Teyzeyi rahat ettirmek istedi galiba.

Saatler sonra bir askerin apartmanın önündeki boş arazide bir şeyler aradığını gördük. Kayıp kurşunu mu arıyormuş, kovanı mı? Kovan denince benim aklıma arılar geliyor. Annem “Haber verelim, gelsin alsın, epeydir arıyor.” dedi, Hatice Hanım Teyze “Vermeyeceğim, daha çok arar.” dedi. Kızgındı, üzgündü. Sonra seslenmiş kovanı arayan ere ama, vermiş ona kovanı. “Onlar da er, emir kulu işte.” diye konuştular annemle sonradan.

O hafta apartmanımızın önündeki top sahasının alçak duvarına “Naciler Ölmez.” yazdılar, yerde bir lekenin etrafını da taşlarla çevirdiler. Sonra birileri bu yazının üstünü boyadı, sonra yine yazdılar yazıyı, sonra yine boyandı yazının üstü, sonra yine yazdılar.

Hatice Hanım Teyzenin kulağı dibinden geçmeyen bir kurşun başka birini bulmuş o gün. Ben anneme de, babama da sordum ayrı ayrı: “Naciler Ölmez, ne demek?” Babam yanıt vermedi, annem “Önlüğünü getir yıkayacağım.” dedi. Bundan çok kısa bir süre sonra da, birdenbire öldü Hatice Hanım Teyze. Gördüğüm ilk ölüydü, evinden çıkarırlarken merdiven boşluğundan baktım gizli gizli. Hastaymış, bana söylenmesin istemiş, “Üzülmesin kızım.” demiş. Kim ölmüyor, kim ölüyor anlamıyorum.

Hatice Hanım Teyzenin yaşlı eşi (annem ona hep “mendebur herif” der), “Ben bakamam.” diyip sardunyaları bize verdi sonra. Annemler sardunyaları taşırken balkonun duvarına baktım, kurşun deliği duruyordu hâlâ duvarda.


Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Balkon, Çay, Kurşun…&rdquo için 2 yorum

  1. Film sahnesi gibi… 74 yaşında bir kadın ve 7 yaşındaki kız çocuğunun çay buluşması..

  2. Özcan

    Naci Bahçelievler Lisesi öğrencisiydi, aynı yazdığı şekilde rahmetli oldu, demek ki hikaye Bahçelievler ‘de geçiyor

Bir Cevap Yazın

%d