Suat Hanım babanem. Herkes mi sever bir insanı? Hiç mi olumsuz bir şey söylenmez biri hakkında? Böyle bir kadın. Aksaray’da iki katlı ahşap evinde, sabahları ilk işi pencereyi açarak komşularla muhabbete başlamak. Akşamdan kalma bulaşıklar, çocukların kahvaltısı mutfakta bekler. Olsun, halledilir bir şekilde. Gülmeyi çok sever. Çabucak güler, kahkahaları ise kontrolsüz. Bir başladı mı kimse durduramaz, bütün sokak duyar. Lakabı kahkaha sultan.
Tabii 1960’larda, kısmen 1970’lerde televizyon yok, radyo var sadece. İnsanları oyalayan, eğlendiren bir şey sinema. Babanem tam bir sinema hastası, ama sadece o mu? O dönem çok kadın sinemada buluşuyor. Sinemalarda, gazinolardaki gibi kadınlar matinesi yok ama sabah matinelerine çoğunlukla kadınlar gidiyor. Hatırlıyorum pazar sabahları giderdik babanemle. Saat onda, on birde olurdu ilk matine. Sırf kadınlar vardı orada, hep böyle ev kadınları, konu komşu toplaşıp gelmişler. Hayatlarında belki en önemli şey o gün, orada olmak. Bir gidip iki saat orada mutlu oluyorlar, ağlıyorlar, duygusal anlamda bir boşalma yaşıyorlar. Artık bir terapi midir nedir o, bilemiyorum. Hayatlarından, belki yoksulluktan, sıkıntıdan kaçıp ağlayıp rahatlıyorlar herhalde.
“Körolası, Bırak Kızı!“
Ben altı yedi yaşıma kadar babanemle yattım. Büyüyüp yatağa sığamaz hale geldiğimde ayrıldık onunla. Her yere götürür beni; çarşıya, pazara, eşe dosta, sürekli beraberiz. Gittiğimiz filmler hakkında sonradan konuşur muyduk hatırlamıyorum, ama seyrederken kendini filme çok kaptıran bir kadındı. Bir kovalama sahnesi mesela, adam kadını kovalıyor, tutamaz kendini bağırırdı: “Körolası, bırak kızı, kızım kaç kaç!” diye. Sadece filmlerde değil, tiyatroda da böyle. Mesela tiyatroya giderdik. Kocamustafapaşa’da Çevre Tiyatrosu vardı; Altan Erbulak, Metin ve Nevra Serezli, ona bilet alırdık, en ön sıraya otururuz mesela ailece. Çoğu zaman komedi oyunları seyrettiklerimiz. Komik sahneler olur, herkes güler, gülme biter, babanemin gülmesi devam eder. Artık bütün salon babaneme bakardı, hatta bir defasında oyuncular döndü baktı kim bu kadın diye. Gülmesi bitmiyor bir türlü.
Önümüze Kül Döke Döke…
Aksaray’da yazlık sinema varmış çok, onlara kaçar gidermiş çoğu zaman babanem. Kocası da anlayışlı biri değil. Gizli gizli gidiyorlar, korka korka eve dönüyorlar, ne yapacak şimdi acaba? diye. Halamla giderlermiş, halamı eve önceden yollarmış babanem, ilk tepkiyi o göğüslesin diye.
Bana da onunla gitmem için “Hadi gel Türkan Şoraylıya gidelim, ağlarız güzel olur.” derdi. Türkan Şoray favorisiydi. Her pazar gitmek zorundayız sinemaya, kafaya koyuyor babanem gidecek tabii. Kar yağıyor İstanbul’da mesela, ben de küçüğüm, altı yedi yaşındayım belki. Dedi ki gene bir gün “Hadi sinemaya gidelim.” Nasıl gideceğiz? Kar, kış kıyamet her yer. Hiç unutmuyorum Yıldız Sineması’na gidiyoruz, tam bir dik yokuşun tepesinde o sinema. Yokuşu nasıl tırmanacağız? Yerler buzlu. Ayakkabılarımızın üstüne erkek çorabı giydik kaymayalım diye. Elimizde bir de naylon torba; o zaman sobalı tabii evler, torbanın içi kül dolu. Önümüze kül döke döke gittik o gün sinemaya. Şimdi düşününce, ne var, gitmeyiver değil mi? Yaşlı kadınsın sen, düşsen bir yerin kırılsa, kolunda çocuk ya bir şey olsa? Ama tabii etrafta ne araba var, ne trafik var o zamanlar, sakin her yer. Ve bir gittik, bütün sinema dolu. Herkes gelmiş. Kimseyi durdurmuyordu kar. Nasıl durdursun? O kadınların hayatlarındaki belki tek eğlenceydi bu.
Kan Yapar
Bir filmi hiç unutmuyorum, çünkü çok ağlamıştık onda. Filiz Akın, Kartal Tibet oyunuyor, filmin adı Zambaklar Açarken. Tam Yenikapı Caddesi üstünde, Aksaray’da Bulvar sinemasında seyrettik o filmi, (kapanalı yüzyıllar oldu o sinema.) Sonra tabii biz büyüdük ve Türk filmlerini beğenmemeye başladık, alay ediyoruz ortadan. “Aa aa babane bak bak zengin kız, fakir oğlan, içkisine ilaç attı bak.” falan diyoruz. Müthiş sinirlenirdi babanem: “İbret bunlar ibret, gerçek hayat bunlar, seyredin ibret alın!” diyordu. Hiç laf söyletmiyordu filmlere. Bir de öpüşmeli, sevişmeli sahneler olduğunda da, elinin parmaklarını birleştirir, “Oh, kan yapar.” derdi her defasında. Hatırlayınca çok gülüyorum tabii şimdi.
Editör notu: Bu yazı, kısmen ve bir söyleşinin parçası olarak başka bir yerde yayımlanmıştı. Şenlik için yeniden düzenlendi.
Görüntü, Ateş Parçası filminin açılışından.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Hayata Suat hanım gibi bakmayı hepimiz bilsek keşke. Müthiş bir insan…