2000+

Resif, Balıklar ve O

Sydney Üniversitesi’ndeki beşinci ayımda, staj yaptığım laboratuvar bana toplu bir miktar burs verdi. Paranın birazıyla bir hayalimi gerçekleştirmeye karar verdim: Kuzey Avustralya’ya gidip yağmur ormanlarını ve Great Barrier Resif’i göreceğim. Laboratuvardaki arkadaşlarımı ikna etmeye çalışıyorum ama Avustralya kocaman, mesafe uzun, planlarına uyduramıyorlar. Tek başıma yola düşüyorum. Cairns ve Port Douglas’ta iki ayrı hostelde toplam bir haftaya yakın kalıyorum. Bu süre içinde anlatmaya değer öyle çok an var ki… Bunlardan biri “Resif”i gördüğüm günden.

Sabah saatlerinde yaklaşık on-on iki civarı yolcu ve kaptanla birlikte dört çalışanı olan bir botla Michaelmas Cay’e doğru yola çıkıyoruz. Birkaç ayrı yerde muhteşem şeyler görüyoruz. Bir ara zemini cam olan bir kayıkla geziyoruz, sonra bota geri dönüyoruz. Çalışanlardan biri nerdeyse hiç İngilizce bilmiyor, ama konuşmamasına rağmen hepimizle en çok ilgilenen ve en nazik olan da “O”. Hatta bir ara bot çok hızlı giderken bütün yolcuların midesi bulanmaya başlıyor, en az beş kişi kusuyor, diğer çalışanlar da yardımcı oluyor, ama biraz gocundukları belli. “O” ise çok sıcak tavırlarıyla kusan insanlara yardımcı oluyor, kese kâğıtlarını tutuyor, mendil veriyor. Bot yavaşlayıp ortam durulduğunda bir ara fotoğrafımı çekmesini rica ediyorum, biraz konuşmaya çalışıyorum. “O”, öyle güzel ki… Sadece Fransızca biliyor, İngilizcesi birkaç kelime. Fransa’dan geldiğini, öğrenci olduğunu söylüyor, daha fazla konuşamıyoruz.

Bot sonunda resife yaklaşıyor. Gözlüklerimizi ve paletlerimizi giyerken kısa bir bilgilendirme yapıyorlar, resife botla çok yaklaşmak yasak olduğu için yüzerek gitmemiz gerekiyor. Bir kişi köpek balığı durumunu soruyor. Civarda büyük olanlardan olmadığını, ancak küçük olan resif köpek balığı olabildiğini öğreniyoruz. “O da ısırabilir, ama azıcık ısırır gibi.” bir açıklama yapıyorlar. Bir yandan korkuyorum ama bir yandan da resifi çok merak ediyorum. Biz yolcular ve mürettebattan sadece “O” suya giriyoruz. Resife doğru yüzüyoruz. Bu sırada bir kişi botun en yüksek noktasına oturup dürbünle suya bakıyor, olur da köpek balığı görürse ya da bir şekilde birimizin zorda olduğunu fark ederse haber verecek. Beş altı yolcu, sanırım bir aileler, iple birbirlerine tutunuyorlar. “O” da, özellikle onların yakınında yüzüyor. Kalanımız biraz aralıklı olarak onları takip ediyoruz.

Resife doğru giderken arada bir rengârenk balıklar yanımda yüzüyor. Bazılarında, şaşkınlıkla bana bakan bir ifade var sanki. Sonra birden tam altımda benden çok daha büyük, kocaman bir kaplumbağa görüyorum. Ses çıkarmamaya rahatsız etmemeye çalışarak, su yüzeyinin bir karış altında yüzmeye devam ediyorum.

Resif civarına varıyoruz: Muhteşem! Sevinçten, heyecandan uçuyorum. Bir süre sonra su üstüne çıktığım bir an, biraz tedirgin olmaya başlıyorum. Bot çok uzakta görünüyor gözüme. Dürbünlü kadın bize doğru ve aradaki suya doğru bakmaya devam ediyor. Dayanamıyorum, “O”nun yanına gidip botu işaret edip dönmek istediğimi söylüyorum. “Lütfen ben varana kadar arkamdan bakar mısın?” diyorum. “Tamam.” diyor. Resife gelirken zevkle yüzmüşken, şimdi hafif bir panikle ve aslında iyi yüzen biri olmamama rağmen hızlı hızlı yüzüyorum. Dürbünlü kadın muhtemelen beni görmemiştir diye aklımdan geçiyor. Daha da hızlanıyorum. Bota vardığımda arkama bakıyorum, “Tamam!” diye işaret ediyor bana. Havluma sarılıp oturuyorum, denizi izliyorum.

On-on beş dakika sonra dönüyorlar. Gülümseyerek “Çok hızlı yüzüyorsun.’ diyor. Arada, bir “O”, bir ben konuşmaya çalışıyoruz, ama bir yandan dil bilmememiz bir yandan da onun işbaşında olması girişimlerimizi kısa sürede bitiriyor hep. Öğleden sonra geri dönmüş oluyoruz. Telefon numaramı bir kâğıda yazıyorum, hoşçakal derken vereyim diye düşünüyorum, ama vermiyorum, elimde sıkılı kalıyor. Son anda tekrar yanıma gelip sahildeki bir binayı gösteriyor, akşam orda olacaklarını söylüyor, bir şeyler daha söylüyor İngilizce-Fransızca karışık. Tam anlayamıyorum. Hostele dönünce duş alıp giyiniyorum, gösterdiği restorana geliyorum, yok. Muhtemelen başka saatte gelecekler, saat söylemişti belki de. Bir süre civarda dolaşıyorum. Akşam çok güzel. Dondurma yiyerek hostele dönüyorum. “Tüh! Keşke Fransızca bilseymişim.” diye söyleniyorum…


Görsel Pixabay

Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Resif, Balıklar ve O&rdquo için 1 yorum

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: