2000+

Önce “Ezel”

Hatay’da bir evdeyim. Beni az önce sofrasında ağırlamış pek tanımadığım bu insanlarla, daha önce hiç izlemediğim bir dizinin 15. bölümünü izliyorum…

O yarıyıl tatilinde Güney Doğu’yu gezmeye karar vermiştim. Antep’ten Hatay’a giden bir otobüste muavin nerede ineceğimi sorunca, ona şehri bilmediğimi, Öğretmen Evi’nde kalacağımı söyledim. ‘’O zaman Otogar’da ineceksin.’’ dedi. İndim. Çıkışa doğru ilerleyip birine Öğretmen Evi’nin ne tarafta kaldığını sordum. Tarifi dinlerken yol gözümde büyümüştü. Etrafa “Taksi görür müyüm?” diye bakınıyordum, yanıma benim yaşlarımda biri yanaştı ve en kibar halini takınarak bir davette bulundu. Zonguldak’ta öğrenci olduğunu, tatil için memleketi olan Hatay’a geldiğini, istersem onların evinde misafir olabileceğimi, annesinin türlü yemekler yaptığını, herkese yetecek kadar yemek olduğunu söyledi. Bu daveti hiç garipsemedim ve ikiletmeden kabul ettim. Ortada bir yanlış anlaşılma olmaması için çocuk telefonda annem diye kaydettiği numarayı göstererek annesini aradı. ‘’Yirmi dakikaya evdeyim.’’ dedi ve ekledi. Tam olarak ne dediğini şimdi hatırlamıyorum ama yolda tanıştığı bir misafirle eve geleceğinin haberini verdi.

Biraz ileriden bir minibüse bindik. Yemekten sonra beni Öğretmen Evi’ne bırakırken daha önce hiç yemediysem, yol üzerinde durup künefe yiyebileceğimizi söyledi, kendisi de çok özlemişti. Uzakta bir yeri işaret ederek gideceğimiz künefeciyi gösterdi. Ardından hasret kaldığı (benim adını ilk kez duyduğum) yemekleri sıraladı: Fellah köftesi, firik pilavı, katıklı ekmek… Annesi hepsini onun için elleriyle hazırlamıştı. Heyecanlanmıştım. Benim heyecanımı görünce, ‘’Zenginiz filan sanma.’’ dedi. ‘’Evimiz derme çatmadır ama misafir ağırlamayı severiz.’’

Evleri, kendi başıma kaybolmayı göze alamayacağım mahallelerden birinde daracık bir sokaktaydı. Herkes salonda, televizyonun tam önünde yere kurulan sofraya oturmak için bizi bekliyordu. Mehmet’in annesiyle, babasıyla, babaannesiyle, dedesiyle ve kardeşleriyle tanıştıktan sonra, bir yere çömeldim. Mehmet her birine doya doya sarıldı. Benim kim olduğumun, orada ne yaptığımın üzerinde hiç durulmadı diyebilirim. Adımı, İstanbullu ve öğrenci olduğumu, Hatay’a iki günlüğüne geldiğimi ve Öğretmen Evi’nde kalacağımı söyledim. ‘’Paranı harcamasaydın kızım.’’ dedi Mehmet’in annesi, ‘’Burada sana da yatak yapardık.’’ Sofra başlı başına bir ziyafetti ve eli boş geldiğim için kendimi kötü hissediyordum. Mehmet kardeşlerine dönüp yemekten sonra künefeciye gideceğimizi söyledi. Kardeşler ‘’Ama bugün pazartesi’’ diyince planlar değişti. ‘’Pazartesi ne var ki?’’ dedim: ‘’Ezel…!’’

İki seçeneceğim vardı, ya onlarla kalıp diziyi beraber izleyecek ve sonra künefecinin de olduğu Çarşı’ya inecektik ya da sofradan hemen kalkıp beni kalacağım yere şimdi bırakacaklardı. İlkini seçtim. Sofra toplandı, çay suyu koyuldu ve herkes koltuklara dağıldı. Dizinin reklam aralarında sigara içmek için dama çıkılıyordu. Mehmet’in küçük kardeşi sigara yerine karpuz çekirdeği getirmişti. Ben de ona eşlik ettim. Sevdiysem, bana bir paket verebileceklerini söyledi. Hayır demedim. Diziyi anlayabilmem için karakterlere ve dizinin önceki bölümlerine dair özet geçme konusundaki hevesleri had safhadaydı ve takip etmesi hiç kolay değildi. Kendi aralarında tartıştıkları oluyordu. Torunların devamlı şşş’lamasına rağmen, dede ve babaanne de her sahne için yorum yapmaktan geri kalmıyordu. Planlasam bu kadar iyi bir bir şehir turu yapabilir miydim bilmiyorum. Künefeciye gitmesek de olurdu.


Görsel, yazarın arşivinden.

Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

 

 

Önce “Ezel”&rdquo için 2 yorum

  1. Fulya İNCİ

    Harika, İşte bu. O keyfi duydum inanın.

  2. karpuz cekirdegi cıtlamak okurken anı yasadım

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: