1980'ler

Kalkan Balığı

Seksenli yıllar, 12 Eylül darbesi silindir gibi geçmiş üzerimizden. Artçı huzursuzlukları yaşıyoruz. O dönemde üniversite öğrencisi olan ablam pek çok arkadaşından uzak düşmüş. Gereksiz bir mağduriyetle karşılaşır mıyız, tedirginliğiyle geçiyor günler.

Bir yandan zaten ailenin çekirdeği bile kalmamış. Anne tarafından akrabaların kimi 1964’te kovularak, kimi 6-7 Eylül 1955 sonrası Amerika’ya, Yunanistan’a göçmüşler. Ekonomik nedenler ve o dönemin teknolojisi bütün bu giden akrabalarla görüşme, buluşma olanağı vermiyor. Gitsen gidemiyorsun, onlar biraz da korkudan gelemiyorlar. Telefon dersen, ayda yılda bir arayabiliyorsun. Sadece mektuplar var ve her yılbaşında “Seneye inşallah beraber oluruz.” temennileri içeren kartpostallar gidip geliyor.

Bir gün evimizin telefonu çalıyor, annemin yeğeni Eli ve kocası Yani Amerika’dan İstanbul’a gezmeye gelmişler, bir otelde kalıyorlar ve bizimle görüşmek istiyorlar.

Annem sevinç içinde ertesi gün için davet ediyor onları. Annemin hazırladığı masalar dillere destan. Mezeleri, zeytinyağlıları, tatlıları meşhur. Onlar da annemin bu yanını bildikleri için “Sakın bir şey hazırlama, biz kalkan balığını çok özledik, balığımızı alıp geleceğiz, onu pişireceğiz.” diyorlar.

O günlerde ben bir şirkette çalışıyorum, ablamsa birkaç arkadaşıyla birlikte, askere giden bir arkadaşlarının atölyesine gidip geliyor. O askerden gelene kadar atölye kapanmasın diye destek oluyorlar.

Malum gün geliyor, Amerikalı akrabalarımız akşam yemeğe gelecekler, kalkan balığı getirecekler ve hep birlikte yiyeceğiz, eski günler konuşulacak.

Ben sabah işe gidiyorum, ablam benden hemen sonra arkadaşının atölyesine gitmek üzere yola çıkıyor. Tam atölyenin bulunduğu sokağa girmek üzereyken dükkân komşuları bir adam yoluna çıkıyor, usulca “Gitme, dükkân basıldı, diğer arkadaşlarınızı aldı polis.” diyor. Ablam atölyeyi es geçip uzaklaşıyor ve bir telefon kulübesinden beni arıyor. “Bu akşam evde kalamayız, benim adresimi de tespit etmiş olabilirler, birkaç gün uzaklaşmamız lazım.” diyor.

Eyvah, bunu anneme nasıl anlatacağız?
Amerikalı misafirler, kalkan balığı?
Nasıl böyle bir güne denk geldi?

Ben işten izin alıp çıkıyorum, ablam da eve geliyor, annemin tansiyonunu zıplatmadan uygun bir dille anlatmaya çalışıyoruz durumu. Acilen Eli ve Yani’nin kaldığı oteli arıyoruz, “Gelmeyin!” demek istiyoruz, ancak dışarı çıktıklarını söylüyor resepsiyon. O dönem cep telefonu yok. Evde beklemekten başka çaremiz kalmıyor.

Misafirler neşe içinde ellerinde kalkan balığı ile geliyorlar. Durumu anlatıyoruz. Türkiye’de mahsur kalacaklarından, geri dönemeyeceklerinden o kadar korkuyorlar ki, “Peki siz ne yapacaksınız?” diye bile sormadan “Biz hemen otele dönelim.” diyorlar. Annem kızgın, annem mahcup, annem telaşlı. Evden çıkmamız lazım. Annem eski komşularını arıyor, “Balığımız var, gelelim sizde yapalım.” diyor.

En az bir hafta uzak kalmak üzere misafirlerimizi de alarak evden çıkıyoruz ve taksiye binip Cihangir’e gidiyoruz. Gittiğimiz evdekiler beş kişiyi birden yemeğe beklemedikleri için şaşkın, tedirginler. Olsun ama kalkan balığı var, onu pişirip yiyeceğiz, yanına da bir salata, tamam.

Annem son dakika telaşıyla evden bir şeyler tıkıştırdığı çantasını açıyor, balık yok.

-Sende mi?
-Yok!
-Sende mi?
-Yok!
-Sende mi?

Hayır! Kalkan hiçbirimizde değil.

Kalkan balığını evde unutuyoruz. O akşam misafir olduğumuz evde menemen yapıp yiyoruz. Bir hafta sonra evimize döndüğümüzde, tabii ki bozulmuş olan balığı çöpe atıyoruz. Bu süreçte misafirler zaten çoktan geri dönüyorlar. Ayrıca bizi arayan soran olmadığını da öğreniyoruz.

Yirmi küsur yıl sonra özlemle İstanbul’a gelen akrabalarımıza kalkan yedirememek de yıllarca evimizin mahcubiyeti olarak kalıyor.


Görüntü: Pixabay.

Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Kalkan Balığı&rdquo için 2 yorum

  1. Kısacık bir anıda aksiyon filmi heyecanı anca bu kadar hissedilir.

    Biz küçükken sık sık kalkan balığı yapardı annem de. Şimdi tükenen ve artık zor bulunan balıklardan ne yazık ki…

Bir Cevap Yazın

%d