2000+

Vapur Sefası

Gülseren ve Sabriye 70’lerinde, kardeş gibi iki arkadaş. Günlerden bir gün, muayene için Çapa Tıp Fakültesi’nden randevu almışlar. Bostancı’dan yola çıkıyorlar, Kadıköy’den vapura binip karşıya geçecekler. Biri diğerine diyor ki  ”Hadi gel kız, vapurun yan tarafında açıkta oturalım, şöyle güzel bir vapur sefası yapalım.” Çaylarını da söylüyorlar. Oh gel keyfim gel…

Tam yol almış giderken vapurun hemen yanında manevra yapan bir tekne dev bir dalga yapıyor. Gülseren ve Sabriye baştan aşağı sırılsıklam!

Ama öyle böyle bir ıslanmak değil, donlarına kadar. Saçlarından sular damlıyor. Tam yanlarında da jilet gibi takım elbisesiyle iş görüşmesine giden bir delikanlı oturuyormuş. O da sırılsıklam.

Bunlar vapurdan indiklerinde şıp şıp sular damlıyor hala üzerlerinden. Otobüsle Çapa’ya geçecekler şimdi de. Şoför bunların halini görünce bir afallıyor, sonra da altlarına gazete seriyor, öyle oturuyorlar koltuklara.

Çapa’da iniyorlar inmesine de nasıl gitsinler bu halde hastaneye? “Doktorlara ayıp olur.” diye düşünüyorlar. Sabriye diyor ki Gülseren’e:

-Benim burada oturan Nebahat diye bir arkadaşım var. Gel ona gidelim kurulanırız.

Gidiyorlar. Neyse ki evde olan Nebahat kapıyı bir açıyor, karşısında sırılsıklam iki kadın. Hemen içeri alıyor misafirlerini, onlara kıyafetler veriyor, baştan aşağı ama, yani böyle iç çamaşırı, fanila, çorap ne gerekiyorsa.

Sabriye benim annem, Gülseren de kırk yıllık komşumuz. Sonradan bu olayı bana anlatıyorlar. Nebahat’ten nasıl etkilenmişlerse döne döne diyorlar ki:

-Ah kızım, kadın bir bohça verdi bize, içinde etiketi üzerinde hiç giyilmemiş don, atlet, gecelik, çorap…

Belli ki bu tedbirlilik hali pek hoşlarına gitmiş çok da etkilenmişler. Eski kadınlar bunlar hep, dünyanın bin bir türlü hali var diye yaşıyorlar. Eski olmasına Sabriye ve Gülseren de eski ama bir Nebahat kadar değiller demek! Etkilenmenin yanı sıra aldıkları bir de ders var. Daha sonra ikisi de bohça yapmış, dolaplarına yerleştirmişler. Bohçaların içine don, atlet gecelik vesaire koymuşlar, tabii hepsi de yeni. Kapılarını sırılsıklam olmuş iki kadın çalarsa bir gün diye!

Bu olayı her anlattıklarında o iş görüşmesine giden delikanlıyı da anıyor, yazıklanıyorlar:

“Ah o delikanlı ne oldu? İş görüşmesine gidecekti, pırıl pırıl takım elbise berbat oldu. Ne yaptı o çocuk? Onun gidecek Nebahat Teyzesi de yoktu tabii.”


Ana görüntü: Pixabay

Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Vapur Sefası&rdquo için 7 yorum

  1. Ne kadar güzel bir hikaye bu. Hem çok güldüm, hem de acaba bohça yapmak mantıklı mı? biz de mi yapsak? diye düşündüm. Nebahat hn’ın düşünceliliği bulaşacak hepimize.. 🙂

  2. Leylak Dalı

    Annemin alıp da, hasta olursam lazım olur diye bir kenara kaldırdığı en az üç takım gecelik, çamaşır, don,atlet vs giysileri vardı. Kadın 5 ay yattı kanser olup, ne ben, ne kardeşim, ne de komşular o saklanan hastanelik çamaşırların yerini bulamadık. Kadıncağız eski pijama ve gündelik çamaşırlarla bitirdi ömrünü rahmet olsun. Ölümünden sonra eşyalarını dağıtırken bir köşeden çıktı ne hale geldiğimi tasavvur edersiniz sanırım…

    • sevgi çakar

      yazıda bahsedilen gülseren ve sabriye bohçaları nereye koyduklarını birbirlerine göstermişlerdi aklında olsun diyerek. Tedbir üstüne tedbir.

  3. “Dünyanın bir bir türlü hali var,” kategorisi açılınca zihinde, içine çok büyük bir dünya giriyor haliyle. Bu yazıyla ilgili yapılan her yorumun içinde bir utanmak var aslında değil mi, mahçup olmamak daha çok.

  4. Çiğdem Özçelik

    Hep bir şeylere hazırlıklı kız çocukları olarak yetiştik,sorunlar gelmeden önce önlem almaya odaklanmış hep görev insanı olarak kalmış

  5. Seda Yılmaz

    Anneannem hep çantasında temiz külot taşırdı. Ne olur ne olmaz diye 🙂

  6. Gülsün Kaya

    Ben de Marilyn Monroe’nun annesini anımsadım. Sokağa çıkarken temiz külot giymesini, “başına bir kaza gelir de ölür mölürse kirli külot yüzünden ele güne rezil olmamasını” söylermiş. Marilyn’in anılarında okumuştum, annesine duyduğu kızgınlığı dile getirmişti: “Benim ölmem annemin umurunda değildi, yeter ki çamaşırım kirli olmasın, yeter ki bu yüzden rezil olmayayım.”…

Bir Cevap Yazın

%d