Yaz tatili nedeniyle Ankara’daydım, annemlerde kalıyordum. Anneannem benim gelişimi fırsat bilerek annemlere yaptığı rutin yatılı ziyareti öne almış, oflayıp poflayarak girmişti kapıdan içeri: “Şurda dur da inivereyim oğlum dedim, durmadı, ta cehennemin dibinde indirdi beni, sıcaktan bayıldım zaten, su getir kız, yandım!” Getirdiğim suyu daha pardösüsünü çıkarmadan eşarbını omuzlarına indirerek içip bardağı kenara koydu. Sehpada duran gazeteyi yelpaze yapıp serinletmeye çalıştık, sakinleştirdik. İçeri gidip her zaman bizde duran ev kıyafetlerinden birini geçirdi üstüne, başına beyaz yemenisini bağlayarak gelip oturdu:
-Unutturman bana.
-Neyi unutturmayalım?
-Diziyi.
-Ne dizisi anneanne?
-An! Ne dizisi olacak? Her zaman izlediğim dizi. Yarın Jose Mario’nun başına ne gelmiş, o belli olacak.
Adını şimdi hatırlayamadığım, o yıllarda ünlü olan, gündüz kuşağında çok izlenen Latin Amerika dizilerinden biriydi kastettiği. “Haa, bak bu hayati bir mesele, hakikaten unutturmamak lazım.” diyerek mutfağa kaçtım. Arkamdan söylendiğini duyabiliyordum: “Sen alay et köpek suratlı, oğlan kimbilir nerelerde, öldü mü, kaldı mı? Allah vere başına bir iş gelmemiş olsa.” Bilmeyen de evladından bahsettiğini sanacak, bunca endişe ettiği bir hayali karakter.
Ertesi sabah banyonun önünde karşılaştık, buruşmuş çiçekli basma geceliğine, tülbendinden dışarı fırlamış dağınık saçlarına bakılırsa geceyi iyi geçirmemiş gibiydi. Nitekim beni görünce önce bir irkildi, sonra “Bi dene gözüm gözüme değmedi bu gece.” dedi. “Hayrola, tansiyonun falan mı yükseldi, bir yerin mi ağrıdı?” “Yok uşaak, Jose Mario’ya takıldı kafam, ya öldüyse diye üzüntümden uykum kaçtı.” Bakakaldım, o ise “İnşallah kötü bir şey yoktur.” diyerek benden boşalan banyoya daldı.
Öğleye doğru başlıyordu malum dizi. Kanepede çizgi film izleyen küçük oğlumu “Kalk, yeter gari seyrettiğin.” diyerek kovaladı önce, sonra kumandayı bana uzattı: “Aç şu kanalı.” “Hösün hösün!” diyerek arkasına yaslandı, tesbihini eline aldı, dudakları pıtırdıyordu bir yandan. Anladık ki Jose Mario’nun sağ salim bulunması için dua ediyor. Derken malum giriş müziği ardından dizi başladı. Sinek uçsa kanat sesi duyulacak, öyle bir huşu içinde ekrana kilitlenmişiz. Birden bire silkelendim bana ne ya dedim içimden, “Umurumda olmayan, hiç izlemediğim bir dizi için vakit kaybetmeye mecbur muyum?” Kitabımı alıp balkona çıktım.
Okuduğum şeye o kadar dalmışım ki üzerime düşen kocaman gölgeyle irkildim önce, başımı kaldırdım anneannem. Ellerini beline koymuş, gözleri ateş saçıyor. “Çaşarat!” dedi. “Hiç mi vicdanın yok? Jose Mario orada hayat mücadelesi versin, sen burada uzat ayaklarını keyif yap.” “Tuu!” diye tükürdü suratıma, girdi içeri.
***
Anneannemin sözlüğü:
“An!”: Şaşırma anlamında bir ünlem, “Aa!” ya da “Aman Allahım!” yerine kullanılır.
“Hösün, hösün”: Susun, susun.
“Çaşarat”: Bunun anlamını yazmasam daha iyi, anladınız siz.
Ana görüntü: Temsili Jose Mario,
Marimar, 6. sezon, 1. bölümden bir sahne.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Peki Hose Mario’ya ne olmuş? İyimiymiş bari ?! 🙄
Çok tatlı anıymış ve anane müthiş karakter..
Umarım iyidir, iyidir, iyidir :))))
Çok teşekkürler….