Eğer küçük bir şehirden ilk kez büyük bir şehre gelmişseniz ve ergenlik çağında genç bir kızsanız o büyük şehirde sizi bulmakta hiç zorluk çekmeyen, ama asla aramadığınız tek şey utanmaktır. Bildiklerinizden ve bilmediklerinizden safça utanmak.
İşte benim İzmir maceramın ilk yılları da çoğu şeyden utanarak geçti. Annemin tayini İzmir’e çıktığında henüz on dört yaşındaydım. Eşyalarımız bir kamyonun tepesinde yaklaşık bir gün süren bir yolculuktan ve bizden birkaç saat sonra, kiraladığımız evin önüne gelmiş ve evin içine yığılmıştı. Birtakım kolilerin açılması, mobilyaların hangi duvarda daha kullanışlı ve gösterişli duracağı çalışmaları, ittirilen koltuklar, küçük tüp üzerinde kaynayan mola çayları…
Yaklaşık bir hafta süren bu hareketlilik sonunda, yeni şehrimizde ve yeni evimizde bir düzene kavuştuk. Yabancılığımız ve acemiliğimiz bizi daha çok evin içine hapsetse de dışarıda gündüzünü ayrı, gecesini ayrı merak ettiğim, çok ışıklı, koca koca binaların olduğu kalabalık bir dünya vardı. Bilmediğim bir şehrin yeni doğanı gibi hissediyordum kendimi.
Şehrin yaşantısına yabancılığımızın henüz başlarındayken, memleketten kuzenim, eşi ve çocukları gelmişti. Kuzenim, geldiği günün akşamı “Hafta sonu denize gidelim mi, hem çocuklar için bir değişiklik olur?” dedi. Kulaklarıma inanamadım ve bir an heyecanla babama bakıp onun onayını bekledim: “Olur, gideriz.”
Yuppiiiii!!!
Birkaç gün süren heyecanlı bekleyişimin ardından nihayet hafta sonu annem deniz için gerekli malzemeleri hazırladı. Birkaç parça yedek kıyafet, havlu, güneş kremi ve acıkırsak diye domates, peynir, biber ve karpuz… Tüm bu hazırlıklardan sonra kararlaştırıldığı gibi Çeşme’ye doğru yola koyulduk. Kişi sayımız arabamızın kapasitesinden fazla olduğundan küçükler büyüklerin kucağında, kimimiz koltukların ucuna doğru, diğerlerimiz de tek kalça üzerinde yaklaşık bir buçuk saat süren yolculuk sonrası Çeşme’ye vardık.
Nerede denize gireceğimizi bilmediğimizden plaj aradık ve nihayet bir yer bulduk. Kapıda bir görevli vardı. Plajlar ikiye ayrılırmış ve biz paralı olanı bulmuşuz. Babam görevliye bir miktar para ödedi, güneşlenen insanların arasından görevliyle beraber ilerledik ve iki boş şezlongun yanında durduk. Yeniden para ödendi görevliye. Babam kendini kuma, boylu boyunca serdi, annemse eşyaları yerleştirdi. İki şezlongu sağlı-sollu oturarak doldurduk birkaçımız, mayolarımız içimizde olduğundan oracıkta soyunuverdik.
Az ötemizde üstsüz voleybol oynayan kadına bakarken çok utanmıştım. Beni kendimizden utandıran bir fark vardı bizimle herkesin arasında, anlayamadığım. Garsonlar onlara siparişler getirirken bizim yiyeceklerimizin poşetlerimizde olması belki de ya da gördüğüm insanların ve bizim tenlerimizin renkleri arasında fark? Tam olarak çözemiyor ama utanıyordum görülmekten. Fark edilmemek için çoğunlukla hareketsiz kalmayı ve az konuşmayı tercih ediyordum, annemler sesli konuşunca hafif geriliyordum. Bir ara denize girdim, yüzme bilmiyordum, kıyıda biliyormuş gibi yaptım, sanırım eğlendim de o ara.
Sonra annem getirdiği öteberileri hazırlıyor, ekmek arasına koyulan domates peyniri hafif bacaklarımın arasına eğilerek ısırıyorum. Bir ara garson geliyor yanımıza ve bir şeyler söylüyor. Annem “Anladım tamam.” diyor. Dönüp yengeme yeğenlerim için “Çocuklara bir şeyler söyleyelim, yasakmış yemek.” deyince sipariş veriliyor. O arada ben bacaklarıma doğru daha da eğilerek hızlı hızlı ısırıyorum yarım ekmek arası domates peynirimi ve her ısırışta utanarak yutkunuyorum.
Yabancı dil konuşanlar çoğunlukta ve onları izlemek eğlenceli geliyor bana, garsonun da aynı dille karşılık vermesine şaşırıyorum. “Karpuzumuzu çıkışta arabada keser yeriz.” diyor annem. Onlar daha rahatlar benden. Tüm bu duygularım denizde oynarken aldığım zevke gölge düşüremiyor yine de. Saatleri bu şekilde geçiriyor ve sırtlarımız birinci derece yanık hale gelince artık dönmeye karar veriyoruz.
Aradan bir kaç yıl geçtikten, ben İzmir’e alıştıktan sonra o gün evden bilmediğimiz bir halk plajı niyetiyle çıkıp halk plajına değil de Çeşme Sheraton otelinin plajına gittiğimizi fark ediyorum.
Ana görüntü, kaynak.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Biz nesil olarak çok farklıyız bu bir gerçek ne kadar masumane büyüyüp teknoloji çağına ayak uydurmak zorunda kaldık çok güzel anlatmışsınız elinize sağlık
Bir izmirli olarak bile birebir yasadıgım anın filmi bu. Emeginize saglık 🙏
😂😂