Şu hayatta en sevdiğim insan anneannem. Hatta o kadar ki, bu sene ölmüş ve artık kendisi –di’li ya da –mış’lı geçmiş zamana geçmiş olsa bile ondan sadece geniş zamanda bahsedebiliyorum. Gerçekten denedim, bir iki kere geçmişte kalmış biriymiş gibi bahsettim anneannemden. Ama olmadı, yapamadım. Bir türlü rahat edemedi anneannem geçmiş zamanda, ben de yine kendisinden geniş ya da şimdiki zamanda bahsediyorum.
Böyle denediğim kelimeler oluyor zaman zaman, giysi denemek, baharat denemek gibi kelimeler deniyorum. Mesela bir keresinde bir cümle içinde “Kadınım” demiştim de, o kadar garipsemiştim ki, uzun uzun aynaya bakmam ve kendimi tekrar kabul etmem gerekmişti. Kadın ya da erkek tanımlarını gerçekten anlayamıyorum. Bir kadın ya da bir erkek nasıl hisseder en ufak bir fikrim yok. Ama kadın gibi göründüğümden, o gün bir anlık boşluğuma geldi, söylemiş bulundum.
Yine anneannemdeydim. Anneannem, dedem öldükten sonra Antalya’dan İstanbul’a taşındı, daha evvel dedemle birlikte girmeyi deneyip kabul edilmedikleri Etiler’deki huzurevine girmeyi becerdi, epeydir oradaydı. Son zamanlarda ısrarlı bir biçimde düştüğü ve kendini yaraladığı için ve bakıcısı da izinli olduğundan pazar günleri tamamıyla benim olur anneannem.
Çok sevmem orada olmayı ama. Çünkü pazar günleri orada olmak demek, anneannemle yemekhaneye inmek ve orada insanların tuhaf bakışları arasında yemek yemek demek, anneannemin de tuhaf bakışlara sinir olması tabii… Yanlış anlamayın, anneannemde herhangi bir tuhaflık yok. Tuhaf görünen benim. Şimdi anlatacağım olayın sebebi de bu zaten.
Yemekhaneye inmiştik, bir kolumda anneannem diğer kolumda anneannemin neden her yere cüzdanı yerine taşıdığını anlamadığım çantası, etrafa numaradan gülümseye gülümseye yerimize gidiyoruz. Tam o sırada, bana annemin pek hoşlanmadığım bir arkadaşını anımsatan bir kadın da anneannemin masasında. Yine tesadüfe bakın ki, bana annemin çok sevdiğim başka bir arkadaşını anımsatan bir kadın da aynı masada oturuyor. Biz de gittik yanlarına oturduk mecburen. Çünkü huzurevlerinin yemekhanelerinde herkesin sabit yeri olur. Tıpkı ilkokuldaki sıralar gibi. Öyle keyfinize göre geçip oturamazsınız. En azından anneannemin bana söylediği bu.
Yemekler geldi, annemin sevdiğim arkadaşına benzeyen kadın neşe içinde, bana su isteyip istemediğimi sordu, istemediğimi söyleyip teşekkür ettim. O da önündeki cam fincana ağzına kadar su doldurup anneanneme “Hadi bakalım, foooon-diiiiiip!” diye bağırdı, tokuşturuldukları için artık Arjantin gibi görünen fincanlarındaki suyu bir nefeste bitirdiler. Anneannem su içmeyi hiç sevmez, o yüzden kadın da bu yönteme başvuruyormuş, böylece anneannem her yemekte su içiyor. Kadın bana bunları anlatırken soluklanan anneannem, yemeğe başladı ama yan gözle benim yanımdaki, annemin sevmediğim arkadaşına benzeyen kadına bakıyor. Meğer kadın da bana bakıyormuş. Kadın bana baktı, baktı, baktı…Ve çok manalı ya da yanıtını bilmesi hayatında çok büyük bir değişikliğe yol açacak bir soruymuş gibi: “Peki yavrum, sen kız mısın şimdi, yoksa erkek misin?” dedi. Bu soruyu bana yıllar önce, en son üniversite birinci sınıfta sormuş olduklarından, hamlamış olacağım ki “E… ıı… Kadınım ben…” deyiverdim. Kadın da “Hıı…” dedi. İnandı mı, inanmadı mı çok bilemiyorum. Eskiden olsa, böyle bir şeyi merak ettiği için karşımdakine özür diletir, ağlatmanın eşiğine getirirdim. Ama işte… Neyse, sonra yemeklerimizi bitirdik ve anneannemle birlikte yukarı, onun odasına çıktık. Artık eve gitmem yakın. Anneannem bana “O kadın öyle dedi sana diye çok moralin bozuldu mu senin? Boşver… Saçın kısa diye herhalde, illa bir şey diyecekler ya görünce. Laf etmese ölür.” dedi.
Şu anneanneme bayıldığım kadar var.
Canım anneannem.
Ana görüntü yazarın kendi çalışması.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
“Hadi Bakalım Fondip!&rdquo için 1 yorum