Sanırım ben dünyaya abla olmak için gelmişim. Benden yalnızca on üç ay küçük olan kardeşimi babam bana “zimmet”lediğinde üç yaşındaydım. Babam “Mete senin tek kardeşin, onun senden başka ablası yok, onu koruyacaksın!” demişti. Mete’ye de “Ablanın sözünden çıkmak yok, anlaştık mı?” derken ikimize birden bakmıştı. İkimiz de bir ağızdan “Anlaştık!” demiştik.
Evet, anlaşmıştık, o andan itibaren Mete artık bana emanetti yani benim sözümden çıkmayacaktı, ona bir zarar gelmemeliydi, onu ben koruyacaktım. Üç yaşında ben bunu nasıl böyle anlayabildim? Ama tam da buydu anladığım.
Mete’nin de ilkokula başladığı seneydi, bir gün annemle beraber akşam yemeği için masayı hazırlarken kapı çaldı. Gelme saati olduğu için, babam diye açtım kapıyı. Karşımda hiç tanımadığım babamın yaşlarında birkaç kişi, “Baban evde mi?” diye sordu. Annem yanıma gelip beni arkasına aldı.
“Buyrun ne için aradınız eşimi?”
Dört kişiydiler, en uzun boylu olanı beni işaret ederek “Bir konuda konuşmak istiyoruz.” dedi. O sırada apartmanın demir kapısı açılmış, iki üç adım sesinden sonra babam görünmüştü. Annem şaşkınlıkla bakan babama “Beyler seni sordular.” dedi ama babamın da gelenleri tanımadığı belliydi, anneme içeri geçmemizi işaret etti. Annem beni içeri çekip kapıyı tam kapatmadan aralık bıraktı. Çok merak etmiştim, salondaki koltuğa oturdum. Annem de oradan ayrılmıyordu. Sesler anlaşılmıyordu ancak hararetli bir konuşma geçiyordu aralarında.
Sonunda babam aralık kapıdan başını uzatıp bana seslendi, “Fulya gelir misin?” dedi. Hem ben hem annem çok şaşırmıştık. Hemen gittim yanına, “Bu amcalar oğullarını dövdüğünü söylüyorlar, böyle bir şey yaptın mı?“
Şimdi anlamıştım, o gün okulda son teneffüsün bitme zili çaldığında olanları hatırladım. İçeri girerken birkaç çocuğun Mete’yi hırpaladığını görmüş, yanlarına koşmuştum ancak kaçmışlardı. Dört erkek çocuk. Ders bittiğinde buldum onları, dördünü de çağırdım. “Kardeşimin bilyelerini verin!” dedim, vermediler. Benimle alay etmeye başladılar, “Sen kızsın… Git şuradan, döveriz seni de!” dediler üstelik. Çantamı yere bıraktım ve kendimi de şaşırtan bir hızla, dördünü de yakaladım, elimden kaçmalarına fırsat vermeyecek şekilde rastgele vurmaya başladım. Biri kurtulup kaçtı önce, diğerlerini ben bıraktım. Demek bu gelenler o çocukların babalarıydı.
“Mete’nin bilyelerini zorla alıp onu dövdüler, ben de onları dövdüm.” dedim.
Babam zaten şaşırmıştı, benim sözlerim karşısında bir süre durdu. Sonra “Tamam, sen geç içeri, geç!” dedi. Kısa bir süre sonra içeri girip Mete ve beni çağırdı. Olanları hem Mete’den hem benden dinledi. Sonra birden bana döndü “Hani sen Mete’den bıkmıştın, seni üzüyor, seni yoruyordu, hani senin kardeşin olmasaydı keşke? Bıraksaydın o zaman, ilgilenmeseydin, dövselerdi, niye gittin dövdün çocukları Mete için?” dedi.
Sarsılmıştım, hiç düşünmemiştim böyle olduğunu. Ama yakınmalarımdan da vazgeçip bunu itiraf edemezdim şimdi, topladım kendimi “Mete için değil, aile şerefimizi korumak için dövdüm o çocukları!” dedim. Bir taraftan da Mete’ye kızıyordum, yine beni zor durumda bıraktığı için.
Ana görüntüdeki fotoğraf yazara aittir.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Böyle Amazon ablası olanın bilyelerini kim alabilir ki? Çok sevimli bir anı, bir yazı… Yazarın eline sağlık!