2000+

Ayşegül

Küçükken adımı hiç sevmezdim; çünkü ne zaman adımı sorsalar “Aaaa Ümmü Gülsüm!” yanıtını alırdım. Ümmü Gülsüm, sesi çok güzel, bir zamanlar çok ünlü Mısırlı bir Arap şarkıcıymış. Ama ben adımın bir Arap şarkıcısını çağrıştırmasından hiç hoşlanmazdım. Irkçı mıydım, neydim?

Öğrenciliğim boyunca her yıl, okuduğum okulların benim sınıfıma bakan müdür yardımcılarına uğrar, adımın Gülsüm değil Gülsün olduğuna dikkatlerini çeker, adımı kayıtlara yanlış geçirmelerini önlerdim. Karne zamanları yeniden hatırlatma turları yapardım. Hiçbir karnemde, diplomamda adım bu nedenle yanlış yazılmamıştır.

Öğretmen okulundaki en yakın arkadaşım Fatoş, benim bu debelenmelerimi gördüğü için belki de, adımı değiştirdi, önceleri Gülsu diye seslendi bana, sonra Gül’e çevirdi adımı. Bayıldım ben bu değişikliğe… “Gül” adamakıllı yerleşti.

Hafta sonları yatılı okuduğumuz okuldan evci çıkar, sırayla ya Fatoş’un ailesinin yaşadığı ilçeye ya da bizim ilçeye giderdik. Arkadaşımın bana farklı seslenişi, babamın dikkatini çekmiş, sordu bir gün: “Kızım arkadaşın neden sana gerçek adınla seslenmiyor?” “Ben adımı sevmiyorum da ondan,” dedim. “Vay canına…” dedi babam, kendi kendine konuşur gibi “Koyduğumuz adı da beğenmiyorlar artık.” Sonra bana bakarak “Oysa ben o adı sana her zaman gülesin, mutlu olasın diye koymuştum.”

Çok utandım, o gün adımı çok sevdim.

Öğretmenliğimin son 15 yılında sınıfa ilk girdiğim zaman ya da okul dışında gençlerle, çocuklarla bir araya geldiğim bütün zamanlarda doğal olarak önce adımı söyler, sonra adımla ilgili bu hikâyeyi anlatır, “Sizin adınız ne? Adınızı sever misiniz? Adınızın anlamı ne?  Bu adı size kim koymuş?” diye sorarak adlarının hikâyesini anlattırırdım onlara. Böylece dersteysek sözcüklerin yapısına, anlamına, adlarımız arasında Arapça olanların çokluğuna, tersine soyadlarımızın çoğunun Türkçe oluşuna dikkat çeker, bu yolla Dil Devrimi’nden, Soyadı Kanunu’ndan söz etme fırsatı bulur, hem öğrencilerimin adlarını öğrenir hem de çaktırmadan Türkçe dersi yapardım.

Adını sevmeyen bazı öğrencilerimin bu derslerden sonra adlarını sevdiklerine tanık oldum. Çok çarpıcı ad hikâyeleri dinledim. Bunlardan biri beni derinden etkiledi, bir öğretmen olduğum için belki, onu hep utanarak anımsadım.

Öğrencimin kendi adının bir hikâyesi yokmuş ama ablasınınkinin varmış. Annesi koymuş o adı ablasına. Anneleri küçücük bir kasabada büyümüş. Sadece üç yıl okula gidebilmiş. Okuma yazmayı öğrenmelerinden sonra öğretmenleri sınıfa Ayşegül kitapları getirmeye başlamış. Çok istediği halde o kitaplardan annesinin payına düşen hiç olmamış; çünkü öğretmen kitapları kalburüstü ailelerin çocuklarına veriyormuş. Anneleri, okuldan ayrılıp erkenden evlendirildikten sonra doğan ilk kızına Ayşegül adını vermiş.

Benim öğrencim, her anneler gününde annesine Ayşegül kitapları armağan edermiş.


Ayşegül kitapları ile ilgili bilgi notu:

Ayşegül, orijinal adı Martine olan çocuk kitabı serisi kahramanının Türkiye’deki adı. Seri, 1954’te Casterman Yayınevi tarafından Belçika’da, Fransızca olarak yayımlandı. Ayşegül’ün 60 macerası var. Satış rakamlarının yüksekliğiyle tüm zamanların en başarılı çocuk kitaplarından sayılır. 

Ayşegül kitapları Türkiye’de ilk olarak 1965’te yayımlanmış. Son 50 yıldır pek çok kadının çocukluk kahramanı olan ve bugün de yayımlanmakta olan seriden ilhamla Ayşegül ismi verilen kadın sayısı az değildir. Ayşegül kitapları hakkında daha fazla bilgi ve illüstrasyonları görmek için buraya bakabilirsiniz.


Ana görüntü, 1975 tarihli bir derginin kapağında Ümmü Gülsüm, çizen: Hicazi, Kaynak.

Creative Commons Lisansı

Ayşegül&rdquo için 1 yorum

Bir Cevap Yazın

%d