Öğretmenliğe başladığım ilk yıllarda en sevdiğim yaş grubu ikinci, üçüncü sınıf öğrencileriydi. Onlarla ders yapmak, bir şeyler öğretebilmek beni çok mutlu ediyordu.
O sene ikinci dönemde bana tam da istediğim gibi, böyle bir sınıf verildi. Bu bir etüt sınıfı olduğu için çok çocuk gelmez, en fazla mevcut dört olurdu. Bana verilen bu sınıfta en çok Nurefşan ve Göksu’yu sevdim o sene. İkisi çok yakın arkadaştılar, ne zaman oyun oynatsam grup olur diğerlerini geride bırakırlardı.
Sınıfta altı üstü dört çocuk olduğu için isimlerini öğrenmek çok zor olmasa gerek değil mi? Evet değildi: Nurefşan, Göksu, Tülay, Selda. Hepsini biliyordum. Buna rağmen Nurefşan’ın yakın arkadaşı Göksu’ya Elif diyordum, çünkü Göksu, liseden arkadaşım Elif’in minik bir kopyasıydı adeta! Her seferinde Göksu‘nun yüzüne bakıyor, ona Elif diye hitap ediyordum. Dersler başlayalı bir ay olmuştu. Göksu’nun da ismin yanlış söylenmesine bir itirazı yoktu, bu şekilde devam ediyorduk.
Ancak bir gün Nurefşan en yakın arkadaşına sürekli yanlış isimle hitap etmeme içerlemiş bir halde bu gidişata bir dur dedi.
Yine Göksu‘yu Elif diye çağırdığım bir an kaşlarını çatarak karşıma geçti, kollarını birbirine kavuşturdu ve yüzüme dimdik bakarak şunu dedi:
–Öğretmenim!!! Onun adı Elif değil Göksu!
Birden afalladım. Evet Göksu! Tamam bunu ben de biliyorum, ama neden yanlışımdan dönemiyorum?
İşte karşımda bir kahraman var, canına tak etmiş, burasına kadar gelmiş. Sessizce kaderine boyun eğmiş arkadaşının hakkını savunuyor, onun yerine cesurca gerçeği söylüyor.
Göksu’nun yanına gidip özür diledim hemen. Öğrencimin yüzü aydınlandı, çok sevindi. Kibarca “Önemli değil öğretmenim“ dedi. Durumu aydınlığa kavuşturup en yakın arkadaşına gerçek ismini yeniden kazandıran Nurefşan, Göksu‘nun koluna girdi, gülümseyerek, kol kola sınıftan çıktılar. Güldüm arkalarından.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Okurken,Nurefşan ve Göksu gözümde canlandı,ne güzel anlatmışsınız
Ya bu muhteşem, açıp açıp tekrar okuyorum 🙂