1980'ler

Kemal Bey

Amcamlardan dönüyoruz, hava soğuk, biz kalabalığız. Amcam arabasıyla bizi evimize bırakacak. Onun kırmızı Murat 124’ü var. Bizi sık sık arabasıyla gezdirir. Yine doluştuk arabaya. Arkada annem, halam, ben ve küçük kardeşim dört kişiyiz. Önde babam, kucağında ortanca kardeşim var. Yağmur yağıyor.

Bir süre gittikten sonra Çevre Yolu’na giriyoruz ama yol kapalı gibi, galiba kaza olmuş. Öndeki arabalar durmuş. Tam biz de yavaşlarken arkadan bir araba baaam diye bize vuruyor. O zaman kemer falan takan yok. Kardeşim babamın kucağından fırlayıp dikiz aynasına çarpıyor, kafası anında yumurta gibi şişiyor. Biz de epey bir alt üst oluyoruz, annem “Çocuklarım!” diye ağlıyor. Neyse ki görünene göre kardeşimin dışında kimsede bir hasar yok, arabadan iniyoruz. Zaten trafik de durmuş. İner inmez yol kenarınaki bariyerlerin arkasında, çimenlerde karnı kanlar içinde yatan bir adam görüyoruz, bağırıp inleyip, yardım istiyor. Koşturan bağıran insanlar var etrafta. Ödümüz kopuyor, korkudan ağlıyoruz. Oradan nasıl kurtulacağız? O adam ölecek mi?

Yan yol açık galiba ki arabalar yavaş yavaş oraya doğru ilerliyor. Biz caddenin ortasında arabaların arasındayız. Taksi bulacak halimiz yok. Geçen arabalardan biri bizi alır mı ki? Kalabalığız, altı kişi. Amcam nasıl görüyorsa o karanlıkta yan yoldan giden bir arabaya el sallayıp bağırıyor

-Kemal Bey, Kemal Bey!

Adam yavaşlıyor.

-Başkanım şu aileyi Çapa Hastanesi’ne atın, çoluk çocuk perişan olmasın.  

Adamcağız “Tamam gelin.” diyor. Kemal Bey’in arabasına biniyoruz, altı kişi.

Babam da konuşuyor, anlaşılan o da tanıyor Kemal Bey’i. Ama o kadar yorgun, uykusuz ve halsiz görünüyor ki pek uzun da bir sohbet olmuyor aralarında. Zaten bir süre sonra: “Toplantıdan dönüyordum, çok yorgunum sizi şurada bırakayım da minibüslere binin.” diyor. Babam “Tabi tabi Kemal Bey.” diyip, teşekkür ediyor. Kemal Bey bizi indiriyor.

Fazla beklemeden içi kırmızı ışıklı pavyona benzeyen bir minibüse biniyoruz. Ağır bir parça çalıyor, yol biraz daha sürerse kesin kusacağım. Keşke Kemal Bey bizi eve kadar götürseydi, diyorum içimden. Hastaneye gitmekten vazgeçiyoruz, minibüsten inip bir taksiye biniyoruz. Eve vardığımızda annem kardeşimin alnına çiğnenmiş ekmek sarıyor. Yatıp uyuyoruz.

O geceden kırmızı ışıklı minibüs ile Kemal Bey’in arabası aklımda kalıyor. Üzerinden epey bir zaman geçtikten sonra bir gün gazetelerdeki haberleri okuyan annemden ögreniyorum Kemal Bey’in kim olduğunu.

Disk Genel Başkanı Kemal Türkler öldürüldü. Merter’deki evinin önünde arabasına binerken silahlı saldırıya uğradı.

Annem çok üzülüyor. 

Ben de üzülüyorum Kemal Bey’e.
Çocuk aklıma hemen arabası geliyor.
Acaba içinde öldüğü araba, bizi kaza yerinden kurtardığı araba mıydı?


1926 doğumlu Kemal Türkler, Türkiye’de sendikal mücadelede önemli görevler alan işçi önderlerindendir. 1951’de üye olarak sendikacılık hayatına başlayan Türkler, 1961’de Türkiye İşçi Partisi (TİP) kurucuları arasında yer aldı. Partinin kapatıldığı 1971’e kadar yönetim kurulundaydı. 1967-77 arasında ise Türkiye’deki sendikal mücadelenin en önemli duraklarından biri olan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) kuruculuğunu üstlendi, 10 yıl boyunca genel başkanlığı yürüttü. Kemal Türkler’in liderliği,  ve çalışkanlığı Türkiye sendikal hareketine teorik ve eylemsel pek çok deneyim kazandırdı. 1960’lar ve 1970’ler boyunca örgütlenen grevlerin, direnişlerin, işyeri işgallerinin çoğunun başındaydı. Defalarca gözaltına alındı, tutuklandı. Mücadeleci kişiliğiyle Türkiye’de sendika hareketinde derin bir iz bıraktı. Kemal Türkler 22 Temmuz 1980 sabahı evinin önünde arabasına binmek isterken, çapraz ateş altında öldürüldü. Ölümüne dair dava Aralık 2010’da zaman aşımı gerekçesiyle kapandı.

Ana görüntü: Dayanışma TV’nin belgeseli Kemal Türkler Mücadeleci bir İşçi Önderi belgeselinde yer verilen pek çok fotoğraftan biri.


Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Kemal Bey&rdquo için 1 yorum

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: