1960'lar

Kardeş Candır

Öğretmenlik bana doğuştan vergi mi acaba? Sokağın çocukları bensiz oyuna başlamazlardı; kocaman bir bahçesi olan gecekondu evimizin bahçesine doluşur, yere çömelir, işlerimi tamamlamamı beklerlerdi. Yaz gelince yatakları toplamak, evi süpürmek, (ah bir de nefret ettiğim) bulaşıkları yıkamak benim işimdi. Bu işleri yapmaya dokuz yaşımda başlamıştım yanılmıyorsam. Bir an önce oyuna gitmek için evi yalapşap süpürür, tencere falan gibi zor yıkanan kapları, mutfakta önünde bir perde olan ocağın içine (sözde) saklardım. Annemin onları görünce kopardığı kıyametten, fırlattığı terliklerden kendimi ustaca korurdum. Benden altı yaş küçüğüm kardeşime bakmak da benim işimdi. Oyuna onunla birlikte çıkmak zorundaydım.

İncir ağacının üstünde oynanan evcilikten okulculuğa, ebecilikten saklambaça, yakantoptan kukandik’e ortalık kararana kadar oynar; arada bir de İkbal Hanım Teyzenin bahçesine meyve çalmaya dalardık. 

Osman Efendi Amcanın da meyve bahçesi vardı ama onun bahçesine hiç girmezdik; üstelik Osman Efendi Amca başka bir mahallede oturur, bizim sokağa bahçesini sulamak, çapalamak için gelirdi sadece. Bahçesine girsek, bütün meyveleri talan etsek bizi göremezdi; ama Osman Efendi Amca yaz başında sokağın bütün çocuklarını toplar, bizden bahçeye girmememizi, ağaçlara zarar vermememizi ister, meyveler olunca kendisinin onları bize dağıtacağını söylerdi. Sözünde de dururdu; her biri olgunlaşınca gelsin erikler, dutlar, elmalar, armutlar…  

Ya İkbal Hanım Teyze? Bahçesinin bir ucunda olan evinin kapısı yaz boyunca açık dururdu. Bir çocuk sesi duydu mu elinde kocaman sopasıyla şişman bedenini yuvarlayarak koştururdu. O gelene kadar bin kere kaçardık biz.

Bir keresinde, yüksek bir ceviz ağacının en tepesindeydim ben. Alt dallardakiler inip kaçtı, bahçenin dışına çıktı hemen; ben kaçamayacağımı anlayınca ağacın tepesinde kalmaya karar verdim. Ağaca çıkamayacağına göre nasılsa bıkıp giderdi İkbal Hanım Teyze. Oysa gitmeye hiç niyeti yokmuş, ağacın altında elinde koca sopasıyla söylenerek beni bekliyordu. O arada, bana kötü bir şey olacağı korkusuyla gözleri fal taşı gibi açılmış kardeşim (üç yaşında falandı) elinden hiç bırakmadığı, taşımaktan çok hoşlandığı ucu çivili tahta parçasını İkbal Hanım Teyzeye fırlattı. Tahtanın çivisi şak diye İkbal Hanım Teyzenin alnının ortasına girdi, düşüp bayıldı kadıncağız… Komşular, kızları, torunları İkbal Hanım Teyzenin başına üşüştü. O karambolde ben ağaçtan inip kardeşimi de kapıp eve kaçtım. İkimiz de korku içindeydik. Kardeşime olup biteni anne – babamıza anlatmaması için tembihlerde bulundum. Annemiz neyse de babamız duyarsa bu benim felaketim olurdu. Elinde kalırdım maazallah! Babamız çok sert bir adamdı. Hele bir büyüğe karşı işlenmiş böyle bir suça neden olduğum için beni asla bağışlamazdı. Bütün bunlar olduğunda annemiz bir komşudaydı, Haber oraya çabuk gitmiş. Annem koşturarak eve geldi.

İkbal Hanım Teyzeyi eczaneye götürmüşler; çivinin battığı yere pansuman yapılmış eczacı çivi paslı olabilir diye tetanos iğnesi de yapmış. Neyse kadıncağız bu kadarla atlatmış. 

Annemiz, felaketin büyüklüğünü gördüğü için bizi babamıza gammazlamadı. Babam olayı duysaydı annemizin payına da kuşkusuz bir şeyler düşerdi. 

İkbal Hanım Teyze, sağlık memuru olan babamı iğneye çağırmak bahanesiyle torununu gönderdi. Bu bilgiyi de babamdan saklayarak vartayı atlattık.

Bu olay, sonraki zamanlarda, elbette İkbal Hanım Teyzenin bahçesine girmemizi önlemedi. O da, Osman Efendi Amca gibi, bahçesindeki meyveler olgunlaşınca biz çocuklara hiç değilse birer tanecik verseydi n’olurdu sanki?


Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Kardeş Candır&rdquo için 2 yorum

  1. Fulya İnci

    Ne kadar içten, ne kadar güzel bir diyardan yazılmış, çocukluktan. Ve bir zamanlar çocukların sokaklarda oynadığı zamanlardan. Nerdeyse hepsi kardeş olan çocukların zamanından. Emeğinize sağlık.

  2. 3 yasindaki kahraman kardes. Ne guzel yazmissiniz.

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: