Cımbız veya iple alınmadan önce Hulusi Kentmen -ve az da olsa Atatürk- gibi kaşlarım olduğunu söyleyenler az değildi. Kaş, sonradan da bıyık, aldırmaya çok geç karar vermiştim. Yıllarca yüzüme eğilen kuaför kalfalarının memelerinin omzumdaki baskılarından, dişler ve ellerle açıları değişen ip üçgenlerinin arasında soluduğum nefeslerinden kurtulmak için yeni işimden kazandığım paranın bir kısmını epilasyona vermekte bir beis görmedim.
2010’ların başı, aylardan Temmuz. Lazer epilasyonu daha duymamışım ya da yoktu yaşadığım şehirde, bilmiyorum. İğnelisi için bir güzellik merkezinden randevu alıyorum. Hava çok sıcak. Kaşlarımı, nasıl olsa bir düzene girecek diye dağınık bırakmışım günlerdir. Merkeze geliyorum, bekletilmeden odaya alınıyorum. Makinenin yanındaki yatağa uzanmamı istiyor güzellik uzmanı. Uzanıyorum. Kalem gibi bir alet, kordonu var makineye bağlı. Alete 0.5 uç takar gibi iğne takıyor ve başlıyor işkence.
Her bir “bızt bızt” sesi bir tüy demek. Kaç tüyüm var sol tarafta? Bitmiyor. Ortalık yanık tüy kokuyor. Sol gözümden yaşlar akıyor, acıdan. Ağlamak da değil, gözüm bir üst katındaki acıdan rahatsız olmuş, yaş döküyor. Tamam, diyorum içimden, bitecek. Bitiyor. Sonra sağ kaş. Aynı “bızt bızt”lar, aynı koku, aynı yaşlar.
“Bak ne güzel oldu!” diyerek, bir ayna uzatıyor işkencecim ben yatakta doğrulmuşken. Hemen kırmızı noktalar, şişikler oluşmuş gözümün üstünde. Umrumda değil hiçbir şey o an. Tamam, diyorum içimden, bitti. Bir daha da uğraşmayacağım bu kaşlarla. Değecek bu acı. Kurtuldun!
Güzellik uzmanım, ben ayağa kalkınca, “Bir sonraki randevuyu ne zamana vereyim?” diye soruyor. Ne demek bir sonraki randevu? E yaptık, bitti, diyorum. “Yok, öyle bir seansta bitmez.” diyor.
Söylediklerini dinlemiyorum, ben sizi ararım, gibi bir şeyler mırıldanıyorum. Dışarı atıyorum kendimi. Keşke dizime kadar kar yağmış olsa da karın içine yüzümü batırsam diye geçiriyorum içimden.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
“Epilasyon&rdquo için 1 yorum