Evde iki ablayla büyümek demek biraz da onların yaptığı her şeye öykünmek demek aslında. Onların hobilerinin senin hobin olması, sevdikleri parfümü gizlice senin de kullanabilmen demek, büyüyünce o çok moda shetland kazağı giyebilmek belki de… Ama en çok her şeyin bir zamanı olması demek ve küçük olduğunun hep ama hep yüzüne vurulması.
Hatırladığım kadarıyla benim beş-altı yaşlarıma denk gelen dönemde evimizde futbol sevdası esiyordu. Üç kat yukarımızda oturan fanatik Beşiktaşlı anneannem ve çeşitli takımlara dağılmış dayılarımdı muhtemelen bu sevdanın sebebi. Ablamlar babamın ve iki dayımın takımını seçmiş, Fenerli olmuşlardı.
Küçücük odamızda birtakım kalın bacaklı adamların posterleri asılıydı. Şimdi bile Küçük Dev Adam İlyas ve kıvırcık saçlı Selçuk’u anımsıyorum. Ama çirkin bulduğum bu adamların fotoğrafları hiç ilgimi çekmiyordu. Hafta sonu TRT’de yayınlanan maçları cümbür cemaat izleyip kıyameti koparmak da.
Sonra işte olanlar oldu. Türkiye iyice dışa açılıp yabancı disko şarkıları televizyonda yayınlanmaya, Blue Jean, Hey gibi gençlik dergileri çıkmaya başladı. Bu arada ablamlar ergenliğe girdi ve futbol sevdası bitti. O çubuklu formalı, kaslı bacaklı adamlardan kurtulduk.
Hangi dergi tam anımsamıyorum ama haftalık Hey olabilir, pop şarkıcılarının tam boy posterlerini vermeye başladığında ablamlar kimin fangirl’ü olacaklarını seçmişlerdi. Küçük ablam Wham, büyük ablam Modern Talking hayranı olmuştu bile. Ben bir “Cheri Cheri Lady”, bir “Careless Whisper” dinliyor, kimi seveceğime tam karar veremiyordum. Kadife sesiyle Thomas Anders mi, röfleli nefis saçlarıyla George Michael mı?
Önce Modern Talking posteri girdi eve, tam boy. Tam boy poster deyince bir insan boyu posteri düşünün. Posterin haftalık dergi içinde verilen ve anca A4 boyutunda olan parçalarının birleşmesi, nihayetinde insan boyuna ulaşıp bu ikilinin duvarımızda yer alması muhtemelen iki-üç ayı bulmuştur. Odaya girince gardrobu geçin, işte hemen sağda, biri sarışın biri esmer iki adam size gülümsüyor.
Küçük ablam geri kalır mı, kalmaz elbet. Sonra bir iki-üç ay da Wham posteri biriktirdik. Ama odada boş duvar bir tek ranzanın üst katında kalmıştı. Bizim George’la Andy de tavana yakın bir yere yerleşip, orada yatan küçük ablama gülümsemeye başladılar.
Artık küçücük odamızda boyu boyumuzdan büyük dört erkekle yaşıyorduk. Arada bir gelen anneannemin odaya girip de sağdaki Modern Talking elemanlarını her gördüğünde “Tövbe estağfurullah!” diye sıçraması bizi günler boyu güldürürdü.
Bembeyaz dişleriyle bize gülümseyen bu adamlar bence tabii ki futbolculardan iyiydi ama içim içimi yiyordu, ya benim hayran olduğum pop grubu kim olacaktı? Ben kimin posterini emek emek biriktirecektim?
Zaman geçiyordu. Büyük ablam arada bir Thomas’a sarılıp karısından ayrılması için dua ederken, küçük ablam George Michael’ın Yunan kökenini keşfetti. Bense yeni ama ablamların bilmediği yakışıklı erkek grubu bulma hayallerine devam ediyordum.
Hayallerim gerçek oldu. Bir anda A-HA denilen bir grubu duymaya başladık. Üstelik solistleri bence herkesten yakışıklıydı. “Tamam,” dedim, “Buldum. A-HA benim olacak, ben de poster biriktireceğim.”
Sonra bir gün yaşı ablamlara yakın kuzenim geldi, amcamın kızı. A-HA’dan bahsetti saatlerce. Yine kaçırmıştım, yaşı büyük olan grubu kapıyordu. Kaderime razı olup hiçbir zaman fangirl olamayacağımı kabullendim, en küçük olarak baştan kaybetmiştim. Zaten Hey dergisi de tam boy poster vermeyi bırakmıştı.
Birkaç yıl sonra badana yapılacağı için bizim adamlar duvarlardan söküldü gitti. O sıralarda büyük ablam üniversiteye hazırlanıyor ve Ahmet Kaya diye birinden bahsediyordu.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
“Nasıl Fangirl Olamadım?&rdquo için 1 yorum