İlkokul dördüncü sınıftayım. İstanbul’a geri taşınalı bir buçuk sene olmuş neredeyse. Artık annemin arkadaşıyla beraber, Kadıköy çarşıda bir fırının üstünde oturmuyoruz. Göztepe’de oturuyoruz ve kardeşimle ayrı bir odamız var. Her sabah ekmek kokularıyla uyanmıyoruz belki ama çıkıp oynayacak bir bahçe var. Kardeşimle okuldan sonra hep bahçeye inip kovalamaca oynuyoruz ya da sadece koşuyoruz. Babaanneme bırakıyorlar bizi bazen. Orada apartmanı temizleyen ailenin çocukları ile arkadaşız; Yıldız ve Erol. Onlar da katılıyor kovalamacalara. Yavaş yavaş apartman ve karşı apartmanlardaki başka çocuklarla da tanışıyoruz.
Her şey iyi güzel ama kardeşim ve apartmanı temizleyen ailenin çocukları dışında kalan çocuklar beni sürekli ittirip kaktırıyor, taş falan atıyorlar bazen. Sebebini asla anlayamıyorum. Diğer çocuklar zaten Yıldız ve Erol’a da iyi davranmıyor. O yüzden çoğunlukla ya bizim evde ya da Yıldızların evinde kendimize tavada börek yapıp çizgi film seyredip oyun oynamayı tercih ediyoruz. Ödev yapıyoruz beraber. Zaten okulda da arkadaşım yok, sürekli dalga geçiyorlar benimle. Sebebini hiç anlamasam da. Okulda, bana yakıştırılan her şeyi olduğu gibi alıp ben de tekrar ediyorum, defalarca. Bana söyledikleriyle çeşitli hokkabazlıklar yapıyorum, böylece bir hokkabazlık kalkanım olmuş oluyor. Ama sokakta bir türlü öyle olmuyor, henüz o işi beceremiyorum. Zaten çok utangacım ve ne insanların gözüne bakabiliyorum konuşurken ne de sesim duyulacak bir tonda çıkıyor. Hep o kadar kalın ki, duyulmuyor.
Bir gün yine bahçede oynama gafletinde bulunuyorum, bahçede toprak havaya kalkmasın diye serili yamuk yumuk çakıllar var, ben de elimde bir dal parçasıyla oraya adımı yazmakla meşgulüm. O sırada bisikletle birkaç oğlan geliyor ve beni her zaman yaptıkları gibi ittirip kaktırmaya başlıyor. O kadar sıkıntılı bir durum ki. Çünkü sebebini bir türlü anlamıyorum. Yapmak istediğim tek şey, sabit bir şekilde bitmesini beklemek. Belki geçen sürede ne olduğunu ve neden yaptıklarını da anlayabilirim, belki. Ben öyle kuşkonmaz gibi beklerken birden bire kardeşimin sesini duyuyorum arkadan, kafamı çeviriyorum. Birinci sınıfta ve minnacık. Elinde bir tane çakıl
“Eğer…” diye bağırıyor, “Eğer bir daha ablama bir şey yapmaya kalkarsanız, karşınızda beni bulursunuz.”
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansıile lisanslanmıştır.
22 sene önce kapının önündeki bostanın kıyısı dolu kavak ağaçlarını kestirip satmaya karar verdiler. Ben 7 yaşındayım, kardeşim 6 yaşında. Ddem, şehirden geldiniz yorgunsunuz diye kavakları kesip götüreceklere sofra kuruyorlar. Kardeşimle ben buna bir kurul bir kurul. Sanki bizim dememizle kavakları satın almaktan vazgeçecekler. Kardeşim şey dedi kamyonetlerinin içini pisletelim eee nasıl pisletcez, poşetin içine çamur karalım kamyonete fırlatalım. Güya zarar vericez ama kibarlığı da elden bırakmıyoruz. 🙂 Görevi tamamlamanın bilinciyle eve çıktık. Kavakları kesecek kişiler keşfe geldiklerini, kavakları sonra götüreceklerini öğrenince bir koşu kapıya çıktık. Bizim suç aleti küllüğü boylamış gelişine fırlatılmış poşetten mıcır çakıl saman saçılmış. Kardeşlik de çok acayip büyüyoruz kocaaaaman insan oluyoruz, sonra yan yana gelince battaniyeleri dizlerimize çekip kikir kikir gülerek çiğdem çitliyoruz.
Şahane yazıyorsun Gözlük-süz. Gülüyorum ve ağlıyorum. Bi de yeni yazı bekliyorum.