Bandırma Akın Büfe’nin önünde arkadaşımı beklerken çay içtim. Bandırma apartmanlarla dolu, egzoz gazı içerisinde boğulacak gibi görünüyor. Arkadaşım ve kardeşi beni arabayla alıp evlerine götürdüler. Ev Edincik’te, Tavşanlı adasına bakan ferah bir mutfağı var. Evin önünde zeytinlikler boydan boya uzanıyor. Zeytinliklerin de önü olduğu gibi Marmara Denizi.
Arkadaşımın babası uzun boylu, ciddi görünümlü, yakışıklı bir adam. Zeytinler söz konusu olduğunda akan sular duruyor. Hem çok gururlu hem de çok bilgili. İşi oğluna devretmiş güya ama belli ki patron hâlâ o. Arkadaşımın annesi çok cana yakın, gezmeyi seviyor, Sinop’a gitmiş, anlata anlata bitiremiyor. Anne kız çok yakınlar, her şeyi paylaşıyorlar.
Kahvaltıdan sonra hasat için zeytinliğe gidiyoruz. Eylülde başlayıp şubata kadar süren hasat zamanı sırası, ekim ayı olmalı. Zeytinlik, göz alabildiğine ağaçla dolu. Ağaçlar kırk- elli yıllık ama insan boyunda kalacak biçimde budanmışlar. Kararmaya yakın mor zeytinlerin ağırlığıyla dallar yerlere doğru eğilmiş. Çalışanların çoğu kadın, sabah erken gelmişler, akşama kadar çalışacaklar. Çoğu zeytinlikte aydınlatma olmadığı için hava kararana kadar sürüyor çalışma saatleri. Tüm ağaçların hasadı bitene kadar, yağmur çamur da olsa her gün gidiliyor. Ben de gözüme kestirdiğim bir ağacın başına gidip omuz hizamdaki zeytinleri toplamaya başlıyorum. Benim yaptığım toplama, fasulyeden denecek gibi bir şey, zira zeytin toplamak zor, kondisyon isteyen bir iş. Ege’de doğmuşum büyümüşüm ama her nasılsa bu işi ilk kez yapıyorum.
Çok şanslıyız; Hava öyle güzel, renkler öyle canlı ki… Güneş ve arada esen hafif meltem beni sarhoş ediyor. Üstümde bir tişört, açık havadayım, güneş tatlı tatlı ısıtıyor. Gereğinden çok gülmüş hatta yerdeki zeytinlere basmamak bahanesiyle dans etmiş bile olabilirim. Her bir zeytinin dolgun etini parmaklarımın arasında hissediyorum. Meyve, hafifçe çekince kendini bırakıveriyor zaten. Topladıklarımı yanımda duran kasaya atıyorum. Kasa doldukça doluyor, “Amma çok topladım.” diye gururlanıyorum. Zeytinler toplandıktan sonra hemen bitmiyor tabii iş. Önce boylarına göre ayrılacaklar, en büyükler sofralık zeytin olarak Marmara Birlik’e satılacak, ufaklar Edincik’teki Eren zeytinyağı fabrikasına gidecek, zeytinyağı olacak.
Öğlen paydosunda yerde oturarak ekmek, zeytin, peynir ve domates yiyoruz. Mis gibi çay da var. Çalışanlardan biri genç bir kız, Isparta Üniversitesi’nde felsefe okuyormuş. Birinci sınıftaymış. Bir haftalığına ailesinin yanına gelmiş, evde oturmak yerine her gün tarlaya gelip zeytin topluyormuş. Fotoğraf çekilirken hemen yemenisini çıkardı. “Ama fotoğrafı arkadaşlarım görmesin, iyi görünmüyorum.” dedi.
Ailenin tüm misafirperverliği yetmezmiş gibi İstanbul’a dönerken topladığım kasadaki zeytinleri torbaya boşaltıp yanıma verdiler. Bir de dal kırılmıştı, onu da aldım. Bandırma’da feribot iskelesine girerken torba X-ray bandında devrildi, zeytinler dört bir yana dağıldı. Benim elim ayağıma dolaştı ama güvenlik görevlisi alışık herhalde gülümseyerek toplamama yardım etti. İyi yolculuklar dileyerek beni yolcu etti.
Görüntü yazara ait.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
“Zeytin Hasadı&rdquo için 1 yorum