“Kadir Has’ta inecek var.”
Duydu mu bu şoför?
En sol şeritte hız kesmeden devam eden Harem-Gebze hattındaki minibüsteyim. 14 yaşındayım. 1991 kışından bir gün. Çantam ağır. Üstümde dizlerime kadar inen süet kaban ağır. Öğleden sonra başlayacak basketbol antrenmanına yetişmeye çalışıyorum.
Yok duymadı herhalde. “Kadir Has’ta inecek var şoför beeey!” diye motorun sesiyle yarışarak bağırıyorum.
“Tamam duydum kardeşim.”
“Hiç duymuş gibi değilsin!” diyorum, içimden tabii.
Dikiz aynasından göz göze geliyoruz. “Anlamamıştır aklımdan geçeni değil mi? Yok nereden anlasın?”
Gri bir pazar günü. Öyle hafta içi olduğu gibi kalabalık olmayan minibüs beklemediğim bir yumuşaklıkla tam inmek istediğim yerde, üst geçidin altında duruyor. İki yana doğru açılan kapılardan kendimi hızla dışarı atıyorum. Biraz çamur, biraz beton, biraz çamur, biraz beton… Küçükyalı’nın E5’e yakın kısmında yeni yapılmaya başlayan inşaatların arasından geçerek Kadir Has Lisesi’nin spor salonuna doğru ilerliyorum. Minibüsten indikten sonra, salona varmam neredeyse 10 dakika. Çantam ve kabanım yürüdükçe ağırlaşıyor. Ayaklarımı pazar gününün grisine sürüye sürüye ilerliyorum.
Birden karşı kaldırımda yürüyen bir adamın bana gülümseyerek baktığını görüyorum. Gülümseme değil de daha çok sırıtma sanki. “Ne bakıyor bu adam?” dememe kalmadan bir başkası, arkamdan, kabanımın kapüşonundan beni geri çekiyor. Dudaklarımdan mı yanağımdan mı öpüyor? Her şey birbirine karışıyor. Beni daha önce kimse dudağımdan öpmemişti. “Öptü mü o adam beni?“ Kaçmaya başlıyorlar.
Ne yapıyorum? Yerden taş almak için eğiliyor muyum? Bağırıyor muyum?
Aynı sırıtışla bir yandan koşup bir yandan da arkalarına bakıyorlar. Ansızın akşam olmuş gibi her yer kararıyor. Hızlı adımlarla spor salonuna giriyorum.
Soyunma odasında kızlar hızlı hızlı üstlerini değiştiriyorlar. Hiçbiri de yakın arkadaşım değil. Yığılmış gibi banklardan birine oturuyorum. “Ne oldu?” diye soruyor biri. “Öpmeye kalkmışlar sokakta!” diyor bir başkası. Uğultu. Antrenmana giriyorum. Uğultu.
Eve dönünce anneme hemen anlatamıyorum. Annemle beraber yaşıyoruz. Babam uzun zamandır yok. Annem perdeleri kapatıyor. Genelde hava tam kararmadan perdeleri kapatıyor. “Söylesem mi acaba anneme?” Söylersem belki de daha erken kapatır perdeleri.
Anneme söyleyemiyorum. Onun yerine uzun zaman yolda yumruklarımı sıkarak yürüyorum.
Ana görüntü, bu yazı için Özlem Akın tarafından çizildi.
Akın’ın diğer işleri için Instagram hesabı.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Lisede, koridorda koşarken bir aksilik olmuş, kolona çarpmıştım; gözlüğüm bir tarafa ben bir tarafa savrulmuştum. Bir süre ne olduğunu anlayamamıştım ve şiddetli bir acıya eşlik eden şaşkınlıktan sıyrılmam çok zor olmuştu. Aynı his…
Bazı anılar vardır kafandan silinmez. Bazıları bir kaç
Saat içinde unutursun. Ne diyeceğini ne yazacağımı bilmediğin anılardan biri Şeker hanımın anlattıkları , Günlük sıradan ve görece hafif atlatılmış bir taciz vakası Kadınlarımızı benzer durumdan kurtulması için ne yapılması gerekir diye düşünürken onlarcası tekrar ediyor.