1960'lar

Şefika Abla

Altmışlı yılların ortalarıydı, ilkokul üçüncü sınıfta olsam gerek. Ankara Yenimahalle’de, Babil Kulesi benzeri, yirmidört daireli bir sitede oturuyoruz. Her hanenin kapısı ayrı bir öyküye açılıyor. Komşuluk ilişkileri öyle sıcak ki, herkes birbiriyle akraba sanki. Katlarda aynı ortak balkon üzerine sıralanmış altı daire var. Birbirlerine kolayca gidip gelmek adına yaz gelince kapılar ardına kadar açık, kışları anahtarlar kapı üstünde. Hepsiyle çok içli dışlıyız ama Şefika Abla en nazımızın geçtiği.

Kalabalık bir hanenin çalışkan karıncası gibi Şefika Abla, devamlı hareket halinde. İki küçük çocuk, koca, kayınvalide, vefat eden görümcenin yanlarında kalan iki genç kızı, hepsi ondan hizmet bekler. Pişir, taşır, yıka, ütüle nefes alacak zamanı yok. Yetmezmiş gibi hem hane halkına, hem her hafta sonu eve doluşan görümcelere ve çocuklarına, hatta konu komşuya dikiş diker, saçları boyar, kaşları alır, on parmakta on marifet. Tüm bunları yaparken yüksünmediği gibi öyle ketumdur ki kimseye dert bile yanmaz. En önemli yardımcısı elinden düşmeyen sigarası ile ocağın üstünde sürekli kaynayan ve kopkoyu bir demle içtiği çayı, en yakın sırdaşı da annem.

Ben evin tek çocuğuyum ve annem galiba bebek bekliyor. Fısıltılardan, annemin ikide bir midesinin bulanmasından, anneannemin onun üstüne titreyen tavırlarından bir şeyler seziyorum ama çok da emin değilim. Pek cingöz bir tip olmasam gerek ya da onca yılın üstüne bir kardeşimin doğması işime gelmiyor, yok sayıyorum meseleyi.

Bayram yakın, lakin annemde bir hareket yok, normal şartlarda mutlaka çarşıya çıkılır, kumaş alınır, ben kendime bir model beğenirim ve annem bana bayramlık diker. Beklenti içindeyim ama ne sözünü eden var, ne de bir faaliyette bulunan. Elinin çabukluğuna veriyorum ilgisizliğini, arife günü bile dikip bitirir nasılsa diye çok da tasa etmiyorum. Ben derslerle, babam işiyle meşgul, annemle anneannem de giyinip süslenip hemşehrileri Niğdeli hanımların kabul günlerine gidiyorlar, bazen beni de götürüyorlar.

Yine böyle bir kabul gününden dönüyoruz bayrama az kala, eve yaklaşırken o zamanlar halk arasındaki tabirle “Ana Sağlık” denilen sağlık merkezinin önünden geçiyoruz. Anneannem aniden duruyor, “Gel!” diyor anneme, “Burada Niğdeli bir doktor var, seni ona bir göstereyim.” Beni bekleme odasındaki bir sandalyeye oturtuyor ve Niğdeli doktorun yanına giriyorlar. Uzun sürmüyor, çıkıyorlar ama ikisinin de yüzleri bir tuhaf.

Ertesi sabah ben okula gidiyorum. Sabahçıyım, öğlen ders bitiyor eve dönüyorum. Hava güzel ama kapı kapalı, üstünde anahtar da yok, tuhaf! Zili çalıyorum, açan yok, tekrar çalıyorum, açan yok. Annemin hiç yaptığı bir şey değil, evde olmayacaksa bile önceden haber verir, anahtarı bir komşuya bırakır ya da gitmek için benim gelmemi bekler. Bir gariplik olduğu kesin. Kapıyı yumrukluyorum bu defa ve öyle korkuyorum ki eşiğe çöküp ağlamaya başlıyorum. Önce yavaştan başlayan ağlamam yüksek sesli hıçkırıklara ve “Annem neredeee, öldü mü yoksaaa?” şeklinde feryatlara dönüşüyor.

Sesime Şefika Abla koşuyor. Kucaklıyor beni, gözyaşlarımı siliyor, “Korkma kızım, annen bir yere gitti, gelecek.” diyerek kendi evine götürüyor. Önüme yemek koyuyor, gözyaşlarım çorbaya karışıyor ama karnım aç, yiyorum birkaç lokma. Sonra anlatıyor Şefika abla: “Hani annenin bebeği olacaktı ya, o bebekte bir problem varmış, hastaneye gitmesi gerekti, tedavi edecekler gelecek, sakın üzülme.” diye anlayacağım sözlerle açıklamaya çalışıyor. Dünkü “Ana Sağlık” ziyaretiyle bağlantı kuruyor, problemin orada anlaşıldığını tahmin ediyorum. Gözyaşlarım diniyor ama hala endişeliyim, ya anneme bir şey olursa?

Yemekten sonra Şefika Abla elimden tutup beni çarşıya götürüyor. Bir kumaş mağazasına giriyoruz, pembeli grili kareli bir kumaş, yine pembe renkli bir başka kumaş alıyor dönüyoruz. Eve girer girmez Şefika abla dikiş makinesini açıyor, ben de çantamı. Ben ödevlerimi yapıyorum, o dikiş dikiyor. 2 saat sonra bayramlığım hazır. Pileli kareli bir etek ve üstünün pembe renkli, bebe yakalı bluzu. O gece orada kalıyorum.

Ertesi gün arife, okul yarım gün. Şefika Abla önlüğümü giydirip yolluyor. Huzursuzum, annemi özledim, merak içindeyim, bayramı da Şefika Ablalarda mı geçireceğim? O kaygıyla eve dönüyorum. O da ne? Anahtar kapının üstünde. Telaşla açıp içeri dalıyorum, annem yorgun ama gülümseyerek somyalardan birinde yatıyor, anneannem ve babam başında, lakin beklenen kardeş gitmiş ne yazık ki. Kardeş umurumda bile değil, annem gelmiş ya, üstelik yandaki sandalyenin üstünde bayramlıklarım serili. Derken anahtar şıngırdıyor, Şefika Abla elinde yemek tepsisiyle geliyor. Dünyanın en güzel ablası Şefika Abla ve dünyanın en güzel bayramı ertesi günkü bayram. Çünkü annem yanımda…


Ana görüntü kaynak

Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Şefika Abla&rdquo için 6 yorum

  1. Biray Anil Birer

    Nurşen Hanım bu ne kadar güzel bir anı, Şefika Abla’nın varlığı ne büyük nimetmiş..

    • Leylak Dalı

      Rahmet olsun, hep yanımızda oldu büyüme sürecimizde. Funda Hocan da çok severdi onu…

  2. Fulya İNCİ

    Bayıldım. Eskiden böyle ablalar, teyzeler vardı. Ayrıca Şefika adının zorluklarla kolayca başeden güçlü kadınlara konduğuna inanmışımdır, annemin bir adı Şefika’ydı.

    • Leylak Dalı

      Öyle güzel bir semtte ve apartmanda büyüdüm ki, herkes annemiz, ablamız, kardeşimizdi. Dediğiniz çok doğru, gerçekten öyle bir kadındı, huzurla uyusun…

  3. Özlem akaydın

    Ah canim benim ruhu şad olsun mekanı cennet olsun Şefika Ablanın

  4. Ne güzel bir çocukluk hikayesi. Anlattıklarınız gözümde canlandı resmen. Keyifle okudum; kaleminize sağlık demem lazım ama tüfek icat oldu, mertlik bozuldu hesabı klavyeye basan parmaklarınıza sağlık diyoruz artık.

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: