Aralık 2014’te ABD’den Karabük’e annemleri ziyarete gelmiştim. O sıralar annem çamaşır makinesinden sürekli dert yanıyor. Çalışıyor makine ama ha bozuldu ha bozulacak. Ayrıca çalışsa bile iyi yıkamıyor, az çamaşır alıyor vesaire. 20 yıllık makine tabii, hatta belki daha bile yaşlı. Annem, babama sürekli söyleniyor, ama tahminim babamın makine alacak parası yok o ara. Belki kredi çekmesi falan gerekecekti. Para pul işlerini bizimle hiç tartışmazdı babam. Paramız olsa da olmasa da bilmezdik zaten.
Ben o sıralar bir doktora öğrencisiyim ama biraz birikimim var. Dolar da şimdiki kadar olmasa da liradan güçlü yine. Anneme dedim ki: “Hadi sana yeni bir makine alalım, parası benden olsun.” “Ay ne güzel olur gı Şeyda! Ama babanla da konuşalım önce bir, onun baktığı bir yer vardı.” dedi annem de. Akşam açtık babama konuyu. Babam niyeyse mırın kırın etti. Yok bir indirim olurmuş kesin onu bekliyelimmiş, yok annemin istediği model iyi değilmiş… Babam çok yapardı böyle; cimri değildi kesinlikle ama parayı o kazandığı için harcamaları da kendi kontrol etmek isterdi. Fakat annem de haklı: “Çamaşırı yıkayan benim, makineye de ben karar vereyim artık.” diyor. Ben annemin tarafındaydım.
Ertesi gün kahvaltı sonrası babam kendi işlerini görmeye gitti. Biz de annemle sofrayı topladık, giyindik ettik, çarşıya çıktık. Çıkmışken yolumuzun üstündeki beyaz eşyacıya da hadi bir uğrayıverdik. Annemin istediği model var dükkânda. Fiyatı, her şeyi uygun. Annem sanki satıcı kendisi gibi bana makinenin yıkama sekanslarını sayıyor, haznesinin hacmini övüyor. Dersine iyi çalışmış belli. Anneme bir teklif götürüyorum: Ben ona para bırakayım, babamın da gönlü olunca alırlar. Ama annem bir karar verdiğinde bekleyecek mizaçta biri değil. Mesela ben: “Canım dolma çekti, sarsak mı?” dediğim anda annem yaprak kavanozunu açıp pirinci önüme koymuş olur. Beyaz eşyacıdan çıkıp çorapçıda biraz dolaştıktan sonra annemin verdiği karara ben de ulaşıyorum: O makine bugün alınacak. Gittik dükkâna, ödedik parasını, imzalar atıldı. Hayatımda aldığım ilk beyaz eşya bu, annem kadar olmasa da ben de heyecanlıyım.
Dükkân sahibi bize “Makineyi akşam evinize getirir kurar çocuklar, ama eskisini kaldırmış olun.” dedi çıkarken. Niye eskisini de onlar taşımayacaklar, bilmiyorum. Eve dönerken eski makineyi banyodan nasıl çıkaracağımızı düşünmeye başladık. Annem “Onu da baban yapar artık.” dedi, ama tabii bu babama onun arkasından makine aldığımızı söyleyeceğimiz anlamına geliyor. Zaten görecek makinayı akşam, saklayacak halimiz de yok, ama gerginiz…
Biz eve vardığımızda babamı evde buluyoruz. Babama anlattığımız hikâye şu: “Şeyda Amerika’ya dönmeden annesine hediye almak istedi, makine de dükkânda varmış, alıverdik işte.” Babam homur homur söyleniyor: Kadın başımıza iş yapıyormuşuz ona danışmadan, onun bir bildiği varmış, bilmem ne… Çekti kapıyı eski makineye elini sürmeden bastı gitti babam! Akşam olacak, hava kararacak yakında, eski makineyi nasıl kaldıracağız biz? “Gücümüz yetmez.” dedi annem. Alet edevat da yok. Kafamda bir ampul yandı. “Anne…” dedim, “Elimizle tutup kaldırmamıza gerek yok ki. Makinenin altına battaniye gibi bir şey sıkıştıralım, evdeki halıları da toplarız, parkenin üstünde kızak gibi kaydırırız!” Bunu yaptık. “Kadın başımıza” hemencecik taşıdık banyodan, aynı kattaki kömürlüğe eski çamaşır makinesini. Babam eve gelip makineyi çoktan kaldırılmış görünce çok şaşırdı.
Annem çok sever bu hikâyeyi ve özellikle babamın şaşkınlığını anlatmayı.
Ana görüntü kaynak
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Ben yıllar sonra bir de koca akvaryum yürütmüştüm battaniye ile. Onda da şöyle bir olay olmuştu: Arkadaş akvaryumu parçalarına ayırıp taşıyacaktı bir odadan başka odaya. Dedim gerek yok, biz makine taşıdık battaniye ile, bunu da yaparız. Bana inanmadı, diğer (erkek, mühendis) oda arkadaşına sordu napalım diye. O da aynı teklifi götürünce tamam demişti. Sinir olmuştum bir erkeğin onayını almak zorunda kaldığım için.
Anne kız dayanışmasının mükemmel örneği. Elbette işi yapanlar bilecek aletin kıymetini.