2000+

Özgür Kadın

Yaşamımın ilk yalnız tatiline çıkmıştım o yaz.

Kasırgalı, fırtınalı günlerin etkisiyle son üç yazdır tatil yapmamıştım. Boşanma öncesiyle ilgili, kısa kısa da olsalar, pek çok güzel tatil anısı var kafamda. Ben, baba, çocuklarımız, en az dört kişi olurduk bu tatillerde. Çoğunda ise iş arkadaşlarımız, yakın dostlarımız, çoluk çocuk upuzun bir konvoy oluşturarak güle oynaya dolaşmıştık güzel ülkemizin güzel yörelerini. Ne iyi etmişiz!

Tatilin bile yalnız olanı, tatile çok benzemiyor. Düşünürün dediği gibi kendinizi de götürdüğünüzden ister istemez geçmişteki şenlikli günleri anımsıyor, çevrenizde eski günlerinizdekine benzeyen mutlu birliktelikleri görünce yalnızlığınızın daha çok ayırdına varıyor, hüzünleniyor, içinize kapanıyorsunuz.  

Aslında biliyordum böyle olacağını. Onun için de önlemimi almış, önceki yaz olduğu gibi benden çocuklar için bir kitap bekleyen yayınevinin istediği çalışmayı yapmak amacını öne çıkarmış, iki koli kitabı yükleyip arabamın bagajına, öyle koyulmuştum yola. Hem bagajdakiler hem de benim yazacağım kitap, o dinlenme yerinde tek başıma bulunuşumun, çevrenin soru işaretli bakışlarına karşı kalkan olacaktı.  Sanki kimsenin işi gücü yok, pırıl pırıl denizi, eğlenmeyi bırakıp “Bu kadın da kim acaba? Niye tek başına? Niyeti ne ola ki?” diye benimle uğraşacak! İşkilliyiz ya!

Bu kaygılarla, bir sevgili arkadaşımın çalıştığı kuruma ait olan ve onun aracılığıyla gidebildiğim “sosyal tesis”e ulaşır ulaşmaz kitapları herkesin görebileceği biçimde dizdim. Başladım okumaya; plajda, kafeteryada, odamın önündeki ağacın altında, her yerde… Bir de tesisin yöneticisinden bütün çalışanlarına “Siz en çok, ne çok okuyorsunuz!” diyen herkese “Kitap yazacağım da…” deme fırsatlarını hiç kaçırmadım. Herkesin okey, tavla oynadığı, keyifli sohbetler yaptığı akşam saatlerinde de büyük oğulcuğumun ta nerelerden yolladığı gıcır bilgisayarımı kapıp internet bağlantısının olduğu tek yere, kafeteryaya konuşlandım. Güneşin yakmadığı saatlerde yüzmenin ve akşamları günbatımını izlemenin dışında hem okudum hemi de yazdım, gerçekten yalan dünya senden geçtim! Kimsenin masasına oturup dostluk kurmaya çalışmadım. 

Üçüncü ya da dördüncü gündü. Akşam yemeğimi yemiş, günbatımını izliyordum kalabalıkta, bir başıma. Çok güleç bir kadınla kendisi kadar sevimli kocası ve üniversite öğrencisi olduğu belli güzel kızları, oturduğum masaya yaklaştılar. Orada olduğumu bilen bir başka sevgili arkadaşımın yakınlarıymışlar, beni arıyorlarmış. Hiç kimseye sormadan (Sorsalar da kim bilecek?) onca insanın arasından, nokta atışıyla, benim ben olduğumu anlamışlar. Tanıştık. 

Sonrasında, bu güzel insanların çağrısıyla, bir karı- koca ve onların arkadaşı bir kadın, üç kişi daha geldi masama. Bu sonuncu arkadaş kahve falımıza baktı hepimizin. Öteki fallara bir diyeceğim yok: Kimine yol göründü, kiminin yüreğine ay doğmuş, kiminin yüreği kabarmış, kimi üç vakitte muştulu bir haber alacak… Ya benimki? Çok ulaşılmaz bir insanmışım ben, duvarlar örüyormuşum çevreme. Rahat olaymışım biraz, özgürleşeymişim!

Bu ne biçim fal Ayşe?

Ah ah, sayılı gün, çabuk geçiyor!
Sayılı olmayaydı günler, görürdün sen!
Ne çok insanla tanışırdım, dost olurdum.
Özgür bir kadınım ben Ayşe! 


Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Ana görüntü: Özden Odman’ın KahVesaire TelVesile resim serisinden, Odman’ın izniyle kullanılmıştır.

 

Özgür Kadın&rdquo için 1 yorum

  1. Bence haklısın Gülsün, etrafına duvar örmek de bir özgürlüktür kendi özgürlüğünü yaratmaktır içine istediğini alırsın istemediğini almazsın herkesin duvarları olmalıdır.

Bir Cevap Yazın

Şenlik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et