1980'ler

Orada Bir Ev Var Uzakta

Annem babam çalışıyor. O zamanlar henüz tek çocuğum. İstanbul’da pek eş dost akraba olmadığından bir annemin, bir babamın ailesinin yanına postalanıyorum. Annem çalışan bir anne. O zamanlar bunun ne kadar önemli olduğunu ve hayatım üzerinde nasıl belirleyici bir etki bırakacağını bilmiyorum. Tek bildiğim yanımda değilken onları özlediğim, hem de çok…

Anneannem, belki de yüzümü ona çok benzettiklerinden ve pamuk gibi bedeni yüzünden, en sevdiğim akrabalarımın başında geliyor. Pembe beyaz bir kadın, al yanaklı. Az gülen ama gülünce çok güzel gülen.

Bu aralar onlarda kalıyorum. Üstelik benim o evde bazı sorumluluklarım var. Çünkü artık ‘büyük kız’ oldum ben, ‘abla kız’ oldum. En büyük iki sorumluluğumdan biri su doldurmak. İki tane kendime göre ağır beyaz bidonum var, hiç unutmam, sarı kapaklı. Onları alıyorum, komşu kızlarının peşine takılıp tatlı su doldurmaya alt mahalledeki çeşmeye gidiyorum.

Bazen sıra oluyor. Bazen güneş gözümüzü alıyor. Bazen sırada beklerken çekirdek yiyenler ve bize de verenler, bazen de göstere göstere yiyip paylaşmamayı seçenler oluyor. Umursamıyormuş gibi yapıyorum. Komşu kızlardan bazıları da öyle yapıyor. Onlarla bazen benzer davransak da aslında onlardan biri olmadığımı biliyorum, onların beni kendilerinden saymadığını da biliyorum. Çünkü ben orada doğup büyümedim. Ben apartman çocuğu’yum, onlardan başka türlüyüm. Bunu bilmiyormuş, bilsem de umursamıyormuş gibi yapıyorum. Türkülerine, oyunlarına, günlük ritüellerine ve alışkanlıklarına katılmak için çaba sarf ediyorum…

İkinci görevimse hane içi bir sorumluluk içeriyor. Akşam olunca perdeleri takma, gün doğunca da çıkarıp kenara koyma sorumluluğu. Perde dediğim güneşlik, kalın bir kumaş. Duvarda, tül takılı kornişin üst tarafında bir yerde çivi gibi çıkıntılar var. Bu güneşlikte de düğme iliği gibi ilikler var. Benim işim bunları birbiriyle kavuşturmak. Tıpkı Barış Manço’nun şarkısındaki gibi “Akşam olunca sustururum herkesi, gelir kol düğmelerinin birleşme saaatiiii…”

Neyse, ne diyordum? Akşam olunca ben kimseleri susturmazdım ama ciddiyetle kavuştururdum güneşlikle pencereyi, çek yatın ve çam rengi vitrinin tepesinde uzunca dolanarak. Bazen manzaraya dalıp giderdim, karanlığın içinde, uzaklarda bir yerlerde ağır ağır giden su kamyonlarının far ışığını kılavuz bilerek.

Bazen uzaklara, annemle babama gidebilmeyi dilerdim, içimdeki özleme usulca söz hakkı vererek. Ve hayal ederdim büyümeyi. Uzakları düşlemekten geçip uzaklara gidip yerleşeceğim günleri. O günlerde kazandım belki de olanı sevmediğimde hayallerin sırtına binerek sıvışma becerisini.


Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Orada Bir Ev Var Uzakta&rdquo için 3 yorum

  1. Aranızda olmak benim için çok kıymetli sevgili kadınlar. Selamlar herbirinize.

  2. Merhaba

    Anladım neden bu kadar uzaklara gitmek istediğini. Ama hele de bu zamanda hep çalışıyor anneler cancağızım.

    • Çok haklısın sevgili Merhaba, çalışıyorlar. Çalışsınlar da zaten, üretsinler gönüllerince, kendi paralarını kazansınlar, kimselerin eline bakmasınlar. Üstelik çalışan annelerin çocuklarının hayatta daha başarılı olduğuna dair birçok çalışma var. Bu yazı o konularda bir itiraz değil. Belki çocukça buruklukların minik burunlarda bıraktığı sızıya dair… Sevgimle.

Bir Cevap Yazın

%d