2000+

Geyik

Bir kış gecesini soğuk, sakin, huzurlu bir İskandinav gibi geçirmek istedim. Dizilerde falan görüp özeniyoruz, dünya halleri zorlaştıkça insan kolay yaşayana haset duygular besleyip en azından taklit edeyim diyor; rüyada darı ambarı görme durumu…

Neyse, o hafta sonu pazardan kestane almıştım, birkaç yere bakıp çok pahalı, orta pahalı, az pahalı kestanelerden az pahalısını seçmiştim. Nerenin kestanesi olduğunu bilmiyordum. Sonuçta kuzeyde kestane var mıdır, bir Norveçli akşamları kestane yer mi onu da bilmiyordum, ama ben Ortadoğulu bir ara sınıf olarak onu İskandinav geceme yakıştırdım.

Akşam yemeğinden sonra el ayak çekilince, en azından ahali sofrayı toplar gibi yapıp odasına sıvışınca, koydum kestaneleri tost makinesinin içine. Haşlayınca yemesi zor oluyor, yaptım bir hovardalik, elektriğe kıyıp kestaneleri közlenmeye bıraktım. Bir İskandinav masraftan kaçmamalıydı. Çayı da koydum. Dedim, geçen sene öremediğim kazağın sökülmüş iplerini alıp yeni bir yelek başlayayım bu gece. Üstüne geyik işlerim; o kadar odaklanmışım kuzey iklimine yani.

Ruhumun bir İskandinav gibi sakin kalabilmesi için gündüzden evi silip süpürmüştüm. Ben anca böyle huzura eriyordum, evi bok götürürken sakince kestane yiyip örgü öremezdim, o kadar da Kuzeyli değildim.

Ev temiz, ahali doymuş, kestane tamam, sökülmüş örgü yumağını ve şişleri de buldum. “Ay keşke sallanan koltuğum da olsaydı.” dedim içimden. Bizim koltuğun arkasını az ittirince hafif yamuk oturabiliyordum, öyle yaptım. Kuzeyli bir salonun sandalyesi ile karşılaştırılmazdı ama olsun. Azıcık kaykılıp bacaklarımı uzattım öne doğru.

Kestaneler pişti. Kimse yanıma gelip İskandinav gecemi bozmasın diye ahalinin kestanelerini odalarına dağıttım. Ben de çayımı koyup kendi kestane payımı aldıktan sonra huzur içinde oturdum. Hem kestane yiyip hem çay içip hem de örgü örmeyi becerebilirsem bu geceki hayalim gerçekleşecekti.

Çaydan bir yudum. Hüüüp… Oh mis!

Örgünün ilmeklerini attım, iki sıra örüp başa çıkınca kestaneye geçeyim dedim. Şimdiden içimi bir huzur kaplamıştı. Aldım ilk kestaneyi soymaya başladım.

Hıımm… Dur bi daha. Hıımm…

“Ne biçim şey, soyulmuyor ya bu?” diye mırıldandım.

Huzuru kaçırmaya gerek yok, hadi ötekini deneyeyim diyip bir diğerini aldım.

Hımm… Çat çut! Çat çut!

“Soyulmuyor, un ufak olup yerlere de döküldü üstelik,” diye homurdandım, huzurum biraz kaçtı.

Başladığım yeleğin lastiğine devam ettim. Bir İskandinav pazardan aldığı şey yenmeyecek gibi olduğunda ödediği parayı düşünmez, rahat olur, kenara kor yemediğini, boş ver, dedim kendime.

“Annneaaa! Bunlar soyulmuyooo!” dedi ahaliden biri, ardından diğerleri.

Huzurum biraz daha kaçmıştı, gözlerimden ateş fışkırmadan “Boş ver koy mutfağa.” dedim.

“Mmmhhh…” diyip omuz silkeleyerek gitti(ler).

Çin kestanesi dediydi geçen annem; ucuz ama lezzetsiz. Aklıma geldi. Acaba onlardan mıydı? Bahtsız Çinliler, her kabak onların başına patlıyordu, bu da öyle oldu. İskandinav geceme yaptıkları sabotajı gözlerimi kısarak düşününce buldum: Dış güçler!

Geyik motifli yeleğin lastiğini örmeye devam ettim, çay da iyiydi. Allah’ı var bir İskandinav bu kadar iyi çay yapamazdı: Ohh, iç güçler.

Baktım, baktım ve dedim ki kendime, “Giy pijamayı, iç çayı, geyiği de bırak, kalk yerleri süpür, kırıntılara basılıp ezilecek şimdi. Sen bir skindinav değilsin!”


Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansıile lisanslanmıştır.

Geyik&rdquo için 1 yorum

  1. Harika 🙂

Bir Cevap Yazın

%d