Ben yeni yetme bir genç kız olduğuma göre seksenli yılların başı olmalıydı. Yaz tatili için kalabalık bir aile grubuyla Marmaris’e gitmiştik. O zaman turizm şirketleri, turlar falan yoktu ya da biz bilmiyorduk. Uzun bir otobüs yolculuğu ile Marmaris’e ulaşmıştık.
Tek bir şoförle, tam 19 saat sürmüştü yolculuk. Otobüs şoförünün yüzü bugün gibi aklımda kalmış; palabıyıklı, güleç, bol sigara içen, Hulusi Kentmen’in genç hali gibi bir adam. Annemler aralarında şoförün uyumaması gerektiğini, sık sık mola verip kahve, çay içerek uykusunu açmasını, aman aman Susurluk’ta ayran içmemesini, kazasız belasız gideceğimiz yere bizi götürmesini, o kadar çok konuşuyorlardı ki benim gözüm hep şofördeydi. Molada kahve içerken, yolda farlar yüzüne parlarken, otobüs fren yapıp ileri geri sallanırken hep onu izledim. Nihayetinde Hulusi Kentmen şoförümüz bizi Marmaris’e sağ salim getirdi.
Elimizde bavullarla postacı Ahmet’in tesisine vardık. Burası kışın oturdukları evin odalarını müşteriye verip kendileri de damda yatan Acar ailesinin, yeşillikler ve inekler arasındaki, pansiyonuydu. Hepimiz yerleştik. Çoluk çocuk toplam on kişiydik. Anneler mutfakta yemek yapıyor; babalar karpuz, peynir, patlıcan alıp getiriyorlardı. Pansiyon sahibi de arada bahçeden domates, börülce veriyordu. Biz çocuklar çok mutluyduk.
Pansiyoncu Ahmet’in bize önerdiği gibi, arada Şevket Kaptan’ın ‘Rasgele’ isimli küçük motorlu teknesini kiralayıp etraftaki plajlara gidiyorduk. “Kendi kendimize bilemeyiz, sağolsun Kaptan bizi gezi teknelerinin gittiği her koya, ailenin rahat edeceği plajlara götürüyor.” diyerek pıtı pıtı geziyorduk motorla. Giderken rüzgârdan saçlarımız uçuşuyor, motorun yakıt kokusu denize karışıyor, elimizi suya sokuyorduk.
Bir de büyük gezi tekneleri vardı, onlar müzikliydi, yemekliydi, pahalıydı, pek aile için değildi sanki. Yüksek sesli şarkılar, kalabalık, kızlı, erkekli genç gruplar… Ben o gençlere özeniyordum ama, onlar gibi olmama daha çok vardı, anca üniversiteye gidince, o da belki. Plajlara varınca büyük tekneler iskeleye yanaşıyor ama Şevket Kaptan bizi nerdeyse kumsala kadar götürüyordu. Biz motordan kuma, terliklerimizle inebiliyorduk.
O teknelerde kıyıya yanaşırken bir âdet vardı, kaptan demir atınca iyi yüzme bilenler, etrafa caka yapmak isteyenler, ve özellikle gençler, tekneden denize cupp diye atlarlar, sonra bir çırpıda yüzerek kıyıya varırlardı. Onlara da çok özeniyordum, ben de iyi yüzmeyi çok istiyordum. Ama babam… Onun söylediği tek şey, “Boyunuzu geçmeyin, kıyıya paralel yüzün, açılmayın.“
Bir gün yine motorla plaja giderken yanımızdaki tekneden, “Cumburlop!” diye atlayanları gördüm. Çok güzeldi… O an karar verdim ve kimseye bir şey demeden birden bire bizim küçük motordan denize atlayıverdim. Kimsenin beklemediği bir şey yaptığımdan hemen fark etmediler, Şevket Kaptan plaja doğru devam etti. Büyük teknedeki iyi yüzücüler gibi atlamıştım işte!
Memnundum ama suya atlamadan önce bana yakın görünen kıyı, suyun içindeyken bayağı uzak görünmüştü. Korktum dersem yalan olur, ta ki durumu kavrayan aile motorumuz, dümeni kırıp bana doğru gelene kadar. Yaklaşırlarken babamın sesini duydum: “İtoğluit ! Kime hava atıyorsun? Ne demeye atlıyorsun?” diye motordan bağırıyordu. Çok korkmuş olmalıydı. Ailenin tamamı panikle bana doğru elleriyle gel gel yapıp çağırıyorlar, Rasgele yavaş yavaş yaklaşıyordu. O zaman ben de panikledim. Aslında bıraksalar yavaş yavaş yüzebileceğim mesafe imkânsız göründü gözüme. Ardından dayım beni çekmek için suya atladı. Herkes gözlerini kocaman açmış tekneye dönüşümü bekliyordu. Kıyıya yüzemeden tekneye geri çekilmiştim işte. Babam kıyıya yanaşana kadar konuşmadı, o gün hep suratını astı. Tabii ki ben de babamdan korkup o tatil boyunca bir daha motordan atlamadım. Ama o ilk heyecanı da hiç unutmadım.
*Yazıda geçen “Rasgele” sözcüğünün, genel kabulün tersine “Rastgele” olarak yanlış kullanıldığını öğrendik ve sonra düzelttik. İlgilisi için bir makale (*)
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Anne babanın o an aklı başından gitse de büyüyünce “Oh iyi ki yapmışım” dedirten anılardan “oh iyi ki yapmışsın” :))))
Tam olarak öyle Hilal 🙂