1990'lar

Pazarlamacı

Üniversiteye başladığımda yeni arkadaşlarım da olmaya başladı. Çoğu başka şehirlerden gelmişti, yurtta veya birlikte tuttukları bir öğrenci evinde kalıyorlardı. Şanssızlık bu ya, okul bizim eve minibüsle on beş – yirmi dakika mesafedeydi, mahalleden bile çıkamamıştım.

Arkadaşlarımın hayatına çok özeniyor, kendimi anasının kuzusu gibi hissediyordum. Hele bir de para kazanma meselesi vardı ki aile yanında kalan bir kız olarak babam ne harçlık veriyorsa onunla yetinmeliydim, ihtiyaçlarım karşılanıyordu işte. Arkadaşlarımın çoğu okuldan sonra, hafta sonlarında, anketçi, pazarlamacı, işportacı, sahaf, hatta pazarcı olarak çalışırken ben sadece derslerime çalışmakla yükümlüydüm.

Yaz tatilinde kafaya koydum: Ben de çalışacaktım! İki, üç arkadaşımın bir süredir pazarlamacılık yaptıklarını biliyorum. Onlardan rica ettim, acaba “şirket” beni de işe alır mıydı? Konuştular, aracı oldular, ertesi gün işe başlayabileceğimi öğrendim. Pek sevindim. Bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim. Sabah erkenden kalktım, arkadaşlarımdan biriyle buluştum. Birlikte gittik “şirket”e. Bizden üç – beş yaş büyük bir kız vardı. “Yabancı Dil Öğrenme Seti” pazarlayacaktık. Elimizdeki set İngilizceydi ama müşteriler isterse Almancası, Fransızcası, hatta Belarusçası bile vardı. Öyle güzel bir şeydi! Sorum olursa arkadaşıma sorardım, zaten bugün onunla birlikte gezerdim, anlardım her şeyi. Parası da çok iyiydi. Sattığım her set üzerinden yüzde beş pay alacaktım. Oh oh, günde bir tane satsam ayda şu kadar para yapardı, süperdi!

Aldık kolumuzun altına kitapları, düştük yollara: İstikamet Bakırköy, müşterilerimiz, İstanbul Caddesi esnafı. İlk gün arkadaşımla birlikte, sonra tek başına. Bakırköy’deki halıcı, beyaz eşyacı, mobilyacı, elektrikçi, tuhafiyeci, kırtasiyeci, bulduğum her dükkâna giriyorum. Bazısı ilk cümlemi bile bitirmeden kışkışlıyor, bazısı da buyur edip uzun uzun dinliyordu. Bu uzun uzun dinleyenler, sinek avlayanlar tabii ki; öylece boş boş oturup dururken kapıdan içeri bir kız giriyor, elinde bir ansiklopedi, kibar kibar bir şeyler anlatıyor. Arayıp da bulamadıkları eğlence ayaklarına gelmiş, kaçar mı?

“Eeee sonra? Bu ansiklopedi kaç cilt?”

“Yok o ansiklopedi değil, İngilizce Ögrenme Seti.”

“Öyle mi? Buyur otur bakalım, sana bir çay söyleyelim. Oğlum! Ahmet Abine haber ver gelsin, bize de çay söyle…” Tabii Ahmet Abi’yi de çağır ki o da eğlensin.

“Almancası da var mı bunun?”

“Var tabii var, isterseniz getirebilirim.”

“Bir çay daha söyleyelim sana.”

“Yok teşekkür ederim. Almak istemiyorsanız ben kalkayım.”

“Yok yok otur, biraz daha bakalım, belki alırız.”

Ahmet Abi de geliyor, bir fasıl da o soruyor, ona anlatıyorum. Sonunda bir şey olmuyor tabii. Kalabalık gruplar böyle eğleniyor. Bir de dükkânda yalnız yalnız sinek avlayanlar var ki onlar fena. Tezgâhın üstüne açıyorum kitapları, başlıyorum anlatmaya ama beni dinleyen kim? Onlara da bir şey satamıyorum. Günler bir iki, üç, beş, böyle geçip gidiyor.

Her sabah erkenden kalkıp babam çıktıktan sonra ben de evden çıkıyorum. Annem soruyor, her gün bir şeyler uyduruyorum, ama yaz tatilinde ne dersi, bu saatte ne gezmesi? Bir gün söyledim doğruyu. Aklı çıktı kadının, “Bilmediğin yerlere girip çıkma, baban duyarsa çok kızar!” Kime konuşuyor? Sabahları önce Kurtuluş’taki “şirket”e gidiyorum, seti alıyorum sonra ver elini… Ama onuncu günümde hâlâ tek bir satış bile yapamamışım. Cesaretimi toplayıp “şirket”teki kıza esnafın dil öğrenmekle ilgilenmediğini söyledim. Bana kıssadan hisse “Sen beceremiyorsun, öyle bir anlatacaksın ki adam isteyecek.” dedi. “Hımm. tamam.” deyip yeniden düştüm yollara. Yeni dükkânlar, aynı adamlar, aynı karbonatlı çaylar ve aynı hüsran: Sıfır satış.

Bu arada yol parası, yediğim içtiğim her şey cepten tabii ki. Annem bir gün kızgın, bir gün ağlamaklı beni vazgeçirmeye çalışıyor. Aslında ben çoktan yıldım, beceremediğime inandım da, annem öyle yaptıkça gidesim geliyor. Ama bir gün bütün harçlığım bitmiş oldu ve yol parasını annemden istemek zorunda kaldım. Tabii ki vermedi. “Şirket”e telefon edip, kızla konuştum, ben işten ayrılmak istiyorum dedim. “Sana başka bir ürün verelim, onu sat.” dedi. Bir şeyler anlattı; daha pahalı bir set, daha çok kazanma ihtimali, bu ürün çok beğeniliyor, satış rakamları çok iyi… İçimde yeni bir ümit belirdi. “Tamam.” dedim kıza. Telefonu kapatıp anneme anlattım heyecanla. “Acaba bu kıza neden böyle oldu?” diye bakakaldı kadıncağız. Neyse ki yol parası vermedi de yeni bir başlangıç yapamadım. O yaz için çalışma hayatım bu şekilde bitmiş oldu.


Görsel Pixabay.

Creative Commons Lisansı

Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Pazarlamacı&rdquo için 1 yorum

Bir Cevap Yazın

Şenlik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et