“Yetmişli yılların başı. Annemlerin köyden gelip yerleştiği İstanbul‘daki yeni hayatımızın hızlı zamanları. Bu anlatacağım şey olduğunda ben daha küçük bir çocuğum, belki beş, belki altı. Büyük aile, birbirine tutunmuş hayatlar, akrabalar, tanıdıklar, köylüler hepimiz bir aradayız o yıllarda.” diye başladı söze o zamanın küçük çocuğu, merakla dinlemeye koyuldum…
“Dedim ya o zaman çoğunluk biribirine yakın muhitlerde oturuyor ama Cemile Ablamlar hariç. Büyük teyzemin iki bekâr kızı, Cemile ve Gülçin Ablam. Daha çok gençler, İstanbul’a gelmişler ama onlar bizden uzakta ve ikisi beraber oturuyor. Yaptıkları işin piyasasına yakın olsun diye İstanbul‘un lüks semti Şişli‘de küçücük bir ev kiralamışlar. Çünkü geçimlerini evin yakınlarındaki dükkanda dikiş dikerek sağlıyorlar, terzilik yapıyorlar yani.
“Tabii ki hem bekâr hem kadın hem de çalışan iki genç kadın yapayalnız bırakılamaz!”
Annemler ve teyzemler gezmeyi sevdikleri kadar birbirlerine de düşkün olduklarından yeğenlerine sahip çıkmak için arada Şişli‘ye seferler düzenleyip onları yoklarlardı. Aralıklarla düzenlenen seferlerden birinde hem ablaların evini toplayıp temizlemek, hem de biz çocukları Şişli’deki evin küvetli banyosuna sokup yıkamak için iki kadın, beş çocuk yola çıktık. Evet biz boy boy beş çocuk, annem ve teyzem, iki odalı küçük evi temizlemek için yollara düştük. Eve varır varmaz annemle teyzem başörtülerini çözüp pardösülerini çıkarıp kovalarla işe giriştiler. Perdeler indirilip suya basıldı, halılar silkelenip silindi, tavanların örümceği, kapıların kiri derken, camlar… Tabii ki camlara sıra geldi.
Aşkla yapılan hangi temizliğe, hangi kir, hangi inatçı leke dayanabilir değil mi?
“Bismillah” deyip tüm gücüyle camı silmeye girişmiş Münise teyzemden 10 dakika sonra bir feryat geldi. Biz çoluk çocuk ortalarda oynuyorduk ki çıkan gürültüye bakmak için camın önüne koştuk. Bir de ne görelim? İman kuvvetiyle silinen cam, dayanamayıp tuzla buz olmuş, teyzemin kolundan da kanlar akıyor. Nasıl silmek, nasıl bastırmak, nasıl bir temizlik aşkı ise cam yerde ama pırıl pırıl parlıyor!
Hepimiz ilk anda korku ve panikle donup bakakaldık. Sonrası bağırış çağırış… Münise teyzemin eli sıkıca sarıldı. Canım teyzemin yüzü solmuş, bacaklarının da feri kesilmiş olacak ki öylece oturup kaldılar bir süre. “Biz nettik gı?” der gibi birbirlerine bakıyorlardı. Şok atlatılınca doğruldular. Bu sefer daha usul ve dikkatli hareket ediyorlardı, her şey birden ağır çekime dönmüştü. Derken ortalık toparlandı, camlar ayağımıza batmadan süpürüldü.
O günden aklımızda “kırık ama tertemiz camlar” kaldı, bir de dilden dile anlatılan hikâyesi. Bu sayede zaten titizliğiyle ünlü Münise teyzeme yıllarca taşıyacağı cam silme madalyası da verilmiş oldu:
“Eyle bi cam siliy, eyle bi cam siliy ki, maşallah duzunan buz ediy!”
Tabii ki camın yerle yeksan olup teyzemin elinin kesilmesi onlara vazifelerini unutturmadı. Akşamına hepimizi küvete sokup tek tek yıkadılar. Ertesi gün camı taktırıp, perdeleri asıp, halıları yerlere yayınca gitme vakti geldiğini anladık. Evi temizlikten harap olan terzi ablalar şaşkın, biz küvette yıkanan beş çocuk tertemiz, annem yorgun, teyzemin eli sarılı, Şişli‘deki ev pırıl pırıldı. Gururla yola koyulduk.”
Ana görüntü Kartal Tibet’in Yönetmenliğini yaptığı, başrolü Türkan Şoray’ın oynadığı “Sultan” filmine ait.
Gif Kiraz Akın’ın “Sonsuz Patates, ev işleri sanal sergisi”nden.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
son paragrafa bayıldım 🙂
Güldüm, çok güldüm. Nasıl güzel anlatıyorsunuz, nasıl sıcak, ordaydım sanki.
Pingback: Niye Gelmediniz? - Şenlik