Yetmişli yıllar. Küçük bir Karadeniz kasabasının ortaokulunda öğretmenim. Kasabada iki de ilkokul var. Bunlardan biri bizim eve çok yakın. Dikkatimi çekti, her perşembe bütün öğrenciler, başlarında öğretmenleri, okuldan çıkıp bir yere gidiyor. İlginç! Sordum, öğrendim.
Okulun tuvaletleri, yeterli sayıda değilmiş. Ek tuvalet yaptırmak için okul müdürü, Mili Eğitim Bakanlığı’na başvurmuş ama ödenek alamamış. Velilerinden yardım istemiş, yeterli parayı sağlayamamış. Düşünmüş, taşınmış, hesaplamış, kasabanın sinemasıyla anlaşmış. Bütün öğrencilerin, filmleri haftada bir değişen sinemaya gitmesini zorunlu tutmuş. Çocuk başına sinemacıdan alacağı komisyonları biriktirip birkaç aya kadar okula ek tuvalet yaptıracakmış.
İşte o gidişler bu gidişlermiş. Sinema günü gelince her sınıfın öğretmeni öğrencilerden paraları topluyor, okul müdürüne teslim ediyormuş. Müdür de okulun payını ayırdıktan sonra kalanını sinema sahibine veriyormuş.
Devlet, okulun çok gerekli bu ihtiyacını karşılamayınca müdür de ne yapsın, böyle masumane bir yol bulmuş. Hem hiçbir başka eğlencenin olmadığı küçücük kasabada çocukların, zorunlu da olsa, haftada bir sinemaya gitmesinde ne kötülük olabilir ki?
Ama müdürün kurduğu ek tuvalet hayali, ne yazık ki, bu sinema günlerinden birinde yaşanan bir durum nedeniyle yalan oldu.
Öğrencilerin yine sinemayı tıklım tıklım doldurduğu o gün de film, öteki günlerdeki gibi başlamış. Ama heyhat, o da ne? Küçükler pek bir şey anlamamış olsa da dördüncü, beşinci sınıf öğrencileri yüzlerini sözde elleriyle kapatıp kıkırdayarak parmaklarının arasından beyaz perdede gösterilen filmi izliyormuş. Meğer film, o yıllarda Yeşilçam’da moda olan “Parçala Behçet” türündeki seks filmlerinden biriymiş.
Okulun öğretmenlerinden Nazmiye Hanım, kaç kuşak kasabalının öğretmeni olmuş, herkesin çok sevdiği, çok saydığı, hatta sonraları belediye başkanı seçtiği bir öğretmen… O yıl beşinci sınıfları okutuyor. İlk o fark etmiş durumu, derhal sınıfını toplayıp sinemayı terk etmiş. Okula varır varmaz da “Okul Müdürlüğüne” diye başlayan dilekçesini yazmış.
Nazmiye Hanım dilekçesinde, olup bitenden duyduğu kızgınlığı, üzüntüyü belirtmiş, filmlerin daha önceden bir grup öğretmen tarafından izlenip çocuklar için uygun olduğuna karar verildikten sonra sinemaya gidilmesini istemiş, böyle yapılmazsa kendisinin bir daha sınıfını sinemaya götürmeyeceğini bildirmiş.
Nazmiye Hanımın yerel gazetede de yayımlanan dilekçesine okul müdürünün verdiği resmi (!?) yanıt, günlerce, kahkahalarla dilden dile dolaştı:
“Ne yapalım Hoca’nım? Olan oldu bi kere… Olanla ölene çare bulunmaz!…”
Sonrasında da uzun süre, bu deyimi kullanmak isteyenler, deyimin yerine kısaca “Ne yapalım Hoca’nım?” demekle yetindi.
Ana görüntü: Benim Sinemalarım filminden bir sahne, 1990.
Yönetmen: Füruzan, Gülsüm Karamustafa.
Bu eser Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
“Olanla Ölen&rdquo için 1 yorum